Türk Deniz Ticareti Hukukunun Kaynakları
1.
Milletlerarası Sözleşmeler
2.
Türk Ticaret Kanunu
Öncelikle milletlerarası sözleşmeler uygulanacaktır. Türkiye
1926 tarihli bir sözleşmeye taraftır. Onun yerine geçmek üzere 1993 tarihli
sözleşmeye taraf olacaktır. Şu anda 1993 tarihli sözleşmenin hükümleri iç
hukuka alınmıştır.
Eğer bir milletlerarası sözleşme kuralı yoksa kanunlar
ihtilafı kurallarına bakılır. MÖHUK 22. Maddeye göre gemi hakkında ihtilafla
geminin sicil yeri hukuku uygulanır. Gemi sicile kayıtlı değilse bağlama limanı
hukuku uygulanır.
Milletlerarası sözleşme çözüm getirmemişse ve MÖHUK gereği
Türk hukuku uygulanıyorsa, Türk kanunları uygulanır. Uygulanacak kanunlar,
Milli Gemi Sicili ve Türk Uluslararası Gemi Sicili kanunları ve Türk Ticaret
Kanunu, Medeni Kanun ve İcra İflas Kanunu’dur. Gemilerde mülkiyet genel olarak
hukuki işlem yoluyla kazanılır. Milli gemi sicile ve uluslararası sicile
kayıtlı gemiler için Türk Ticaret Kanunu uygulanır.
Gemi
Gemi kanunda tanımlanmıştır. Bu tanımın amacı, kanunun
uygulama alanının belirlenmesidir.
Kanuna göre gemi: “Tahsis edildiÄŸi amaç, suda hareket
etmesini gerektiren, yüzme özelliği bulunan ve pek küçük olmayan her araç,
kendiliÄŸinden hareket etmesi imkânı bulunmasa da, bu Kanun bakımından “gemi”
sayılır.
(2) Suda ekonomik menfaat saÄŸlama
amacına tahsis edilen veya fiilen böyle bir amaç için kullanılan her gemi,
kimin tarafından ve kimin adına veya hesabına kullanılırsa kullanılsın “ticaret
gemisi” sayılır.”
Bu tanıma göre geminin unsurları:
1.
Amacı suda hareket etme olmak
2.
Yüzme özelliği bulunmak
3.
Pek küçük olmamak
Yüzer havuz, platform ve iç su gemileri yukarıdaki unsurları
taşıdığı müddetçe gemi sayılır.
Pek küçük olmamak maddesi muğlak olduğundan, yorum
yapılırken mümkün olduğunca geniş yorum yapılmalıdır.
Ticaret Gemisi
Yine kanunun tanımına göre ekonomik
menfaat sağlama amacı gerekir. Bundan anlaşılacak şey, para kazanma amacıdır.
İdarenin gemileri de ticaret gemisi sayılır. Örneğin, şehir
hatları.
Geminin Ayırıcı Unsurları
Geminin adı, tonajı, tanıma işareti, uygunluğu, klası gemiyi
ayırıcı unsurlardandır.
Geminin Adı
Gemiye isim koymak, hukukun genel prensiplerine riayet
edilerek yapılması gereken bir şeydir. Bir çocuğa isim verirken uyulan
esaslara, gemiye isim verilirken de uyulur.
Türk gemisine adını ilk Türk maliki verir. Gemilere başka
gemilerle karışıklığa mahal vermeyecek isimler verilmesi gerekir.
Sicile kayıtlı gemiler bakımından, geminin isminin
değiştirilmesi belirli bir prosedürün uygulanması gerekir. Bunun için
Bakanlıktan izin alınması gerekir.
Yeni Türk Ticaret Kanunu ile Deniz Ticareti ile ilgili
hükümlerde Denizcilik MüsteÅŸarlığı’ndan bahsedilmesine raÄŸmen, bu müsteÅŸarlık
artık kaldırılmış ve Denizcilik, Ulaştırma ve Haberleştirme Bakanlığına
yetkileri devredilmiÅŸtir.
Sicile kayıtlı olmayan gemiler için isim verme zorunluluğu
hukuken yoktur. Ancak fiiliyatta bunlara da bir isim verilmesi zorunluluk
olarak ortaya çıkmıştır.
Sicilde kayıtlı her gemiye yeni bir sayfa açılır. Gemiye
ilişkin her evrakta geminin adı bulunur. Geminin üzerinde de geminin adı yer
almalıdır. Geminin her iki tarafına ve kıçına bu ad yazılır.
Gemilerin telsizle haberleşmek için kullandığı kodlara
tanınma işareti denir ve bunlar da sicile kayıt edilir.
Geminin Bağlama Limanı
Gemiye ait seferlerin yönetildiği yere bağlama limanı denir.
Bağlama limanının neresi olduğu tespit edilirken, gemiye ait kararların
alındığı yere bakılır. Bu ticaret şirketlerinde, genel olarak merkezin
bulunduğu yerdir. Ancak gemiye ait kararlar şubeden alınıyorsa, şubenin
bulunduğu yer bağlama limanı sayılır.
Gemiler bağlama limanının tabi olduğu sicil dairesine tescil
edilmekle mükelleftir. Tescil limanı belirlenirken, bağlama limanına bakılır.
Kaptanın,kanunen donatanı temsil yetkisi vardır. Bu temsil
yetkisinin sınırlarının ve işlemin donatanı bağlayıp bağlamadığı belirlenirken geminin
fiziki konumuna bakılır. Bağlama limanında kaptanın temsil yetkisi oldukça
sınırlıyken, bağlama limanı dışında kaptanın yetkisi genişlemektedir.
Donatanlar aleyhine, bu sıfatları sebebiyle açılan davalarda
bağlama limanı mahkemesi yetkilidir.
Özetle bağlama limanının tayini, tescil limanının tespitinde,
kaptanın kanuni temsil yetkisinin sınırlarının temsilinde ve donatan aleyhine
bu sıfatı sebebiyle açılacak davalarda yetkili mahkemenin tespitinde önem
taşır.
Kanun koyucu özellik gösteren bazı hallerde bağlama limanı
olmadığından istisnai bir kural getirmiştir. Bu haller üç tanedir.
·
Gemiye ait seferler bir kara ÅŸehrinden idare
ediliyorsa,
·
Geminin içinden idare ediliyorsa,
·
Yabancı bir limandan idare ediliyorsa
malik gemisini dilediÄŸi sicil dairesine tescil ettirebilir.
Geminin Tonajı
Geminin taşıyabileceği yükün, taşıyabileceği yolcu
sayısının, ödenecek verginin tespiti gibi hususlarda geminin tonajı önem taşır.
Geminin tonajının ölçülmesi global bir ihtiyaçtan
kaynaklanır. Gemilerin tonajının ölçülmesi için uluslararası konvansiyonlarla
getirilmiş kurallar vardır. Bu ölçümleri yapan uluslararası kuruluşlar vardır.
Ölçülen ölçüler gros ton, net ton ve dead weight ton olarak
ifade edilir. Gros ton, tüm kapalı alanların hacmini ifade eder. Net ton sadece
yolcu ve yük taşımaya elveriÅŸli alanları ifade eder. Gros ton – (yük ve yolcu
taşımaya elverişli olmayan alanlar) = net ton. Dead weight ton, geminin
taşıyabileceği tüm ağırlığı ifade eder. Yük, yakıt, kumanya vs. dahildir.
18 ton ve üzeri gros ton üzeri gemilerin sicile kaydı
zorunludur. Bu ölçüler farklı hükümlerde farklı şekillerde kullanılmaktadır.
Özellikle, donatanın sorumluluğunun sınırlandırılması açısından ton oldukça
önemlidir.
Geminin Sınıfı
Geminin sınıfı, klas kuruluşları tarafından geminin teknik
durumu incelenerek yapılan sınıflandırma sonucunda tespit edilir. Bunun
sonucunda klas belgesi düzenlenir.
Gemilerin belirli aralıklarla muayene edilmesi şarttır. Bu
iç hukuktan veya uluslararası sözleşmelerin hükümlerinden kaynaklanabilir.
Geminin UyrukluÄŸu
Bir geminin Türk Hukuku bakımından Türk gemisi olup
olmadığının tayini gerekebilir. Her devlet hangi koşullar altında bir geminin
kendi bayrağını çekme yetkisini haiz olacağını düzenlemekte serbesttir.
Geminin uyruğunun kamu hukukunu ilgilendiren boyutu vardır.
Geminin devletin sağladığı korumalardan yararlanabilmesi için geminin uyruğunun
tespiti önemlidir.
Devletler, kendi bayrağını taşıyan gemilere bazı
ayrıcalıklar tanırlar. Bunun en önemli görünümü kabotaj hakkıdır. Türkiye’nin
bir noktasından bir başka noktasına ancak Türk gemileri yolcu taşıyabilir. Bu
kabotaj hakkıdır.
Türk bayrağı çekebilme hakkının sağladığı en büyük avantaj
Kabotaj tekelinden yararlanmaktır. Türkiye’nin bir noktasından bir baÅŸka
noktasına taşımacılık yapabilmeyi sağlar.
Her Türk gemisi Kabotaj hakkından istifade edemez. Aranan
bir diğer özellik, gemilerin işletenlerinin de tamamının Türk olması
gerekliliÄŸidir. Yani aranan iki unsur;
1.
Geminin Türk gemisi olması
2.
İşletenlerinin tamamının Türk olmasıdır.
Geminin uyruğunun Ticaret Hukuku açısından da önemi vardır.
Geminin Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olup olmadığının tespiti açısından
uyruÄŸun tespiti gerekir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 940. Maddesi hangi gemilerin Türk
gemisi olduğunu söyler. Bakılması gereken bir diğer düzenleme Türk Uluslararası
Gemi Sicili Kanunu’dur.
Türk Ticaret Kanunu bunu iki madde olarak düzenlemiştir.
940. Madde maliki ve mülkiyet özellikleri dikkate alınarak kazuistik biçimde
düzenlenmiştir. Hangi şartları haiz gemilerin Türk bayrağı çekme hakkını haiz
olduğunu bu madde söyler.
941. madde ise 940. Maddenin istisnalarını düzenler. Burada
iki husus vardır. İlki Türk bayraklı gemilerin istisnaen yabancı bayrak altında
çalışabilmesi, ikincisi yabancı geminin istisnaen Türk bayrağı altında çalışabilmesidir.
Türk Bayrağı Çekme Hakkı
·
Türk vatandaşı olan gerçek kişinin mülkiyetinde
olan geminin Türk bayrağı çekme hakkı vardır.
Paylı mülkiyete konu bir gemi varsa pay
çoğunluğunun Türklere ait olması gerekir. Elbirliği mülkiyetine konu bir gemi
varsa malik çoğunluğunun Türk olması gerekir.
·
Malik tüzel kişi ise, tüzel kişiliğin Türk
kanunlarına göre kurulmuş olması gerekmektedir.
o
Kazanç elde etme amacı gütmeyen tüzel kişilere
ait gemilerde, yönetim organının çoğunluğu Türk olması gerekmektedir.
o
Ticaret ÅŸirketlerine ait gemilerde aranan ortak
iki kriter vardır. Bunlar şirketi yönetmeye yetkili kişilerin çoğunluğunun Türk
vatandaşı olması ve oy çoğunluğunun ana sözleşmeye göre Türklerde olmasıdır.
§
EÄŸer ÅŸirket, bir anonim ÅŸirket veya sermayesi
paylara bölünmüş komandit şirket ise iki kriter daha vardır. Payların çoğunluğu
nama yazılı olmalı ve bir yabancıya devri şirket yönetim kurulunun iznine tabi
olmalıdır.
·
Donatma iştirakinden söz edebilmek için paylı
mülkiyete tabi bir geminin var olması gerekir. Paydaşların aralarında
yaptıkları anlaşmayla, sahip oldukları gemiyi tamamen deniz ticareti için
kullanıyor olmaları gerekmektedir.
Donatma iştirakine ait gemide eğer paylarının
yarısından fazlasına Türk vatandaşlarısahipse ve iştiraki yönetmeye yetkili paydaş
vatandaşların çoğunluğu da Türk ise gemi Türk bayrağı çekme hakkını haizdir.
Türk bayraklı bir geminin geçici bir süre yabancı bayrak altında çalışabilmesi
·
Türk bayrağını çekmeye yetkili bir geminin, madde
940’ta sayılan özellikleri taşımayan bir kiÅŸiye asgari 1 yıl süreyle kendi nam
ve hesabına işletmek üzere bırakılması halinde gemi yabancı bayrak altında
çalışabilir.
·
Geminin malikinin, geminin bu süreç içerisinde
yabancı bayrak çekmesi için Bakanlıktan izin alması gerekir.
Yabancı bayraklı bir geminin Türk bayrağı çekmesi
·
Yabancı bayraklı bir geminin, asgari 1 yıl
süreyle, Türk bayrağı çekmeye yetkili bir kişiye kendi nam ve hesabına işletmek
üzere bırakılması gerekir.
·
Gemi malikinin Türk bayrağı çekilmesine izin
vermesi gerekir.
·
Geminin bayrağını taşıdığı ülkenin mevzuatının
buna izin vermesi gerekir.
·
Geminin, personel açısından Türk mevzuatına
uygun olması gerekir.
·
Müsteşarlığın izin vermesi gerekir. İzin için
azami bir sınır öngörülmemiştir ancak asgari olarak 1 yıl için verilir. Gemi
işleteni, 2 yılda bir aranan şartları haiz olduğunu kanıtlayan belgeleri sunmak
zorundadır.
Turizmi TeÅŸvik Kanunu, madde 940’la baÄŸlı olmaksızın Kültür
ve Turizm Bakanlığı’na deniz turizmi için kullanılan gemilere Türk bayrağı çekme
izni verme yetkisi vermiÅŸtir.
Türk Bayrağı Çekme Hakkının Belgelendirilmesi
Bu hak gemi tasdiknamesi ile belgelendirilir. Bu gemi sicil
kaydının içeriğini gösterir. Türk siciline kayıtlı gemiler Türk gemileridir.
Gemi tasdiknamesi borda evrakındandır. Geminin üzerinde
bulunması gerekir.
Belirli özel haller düşünülerek, gemi tasdiknamesi yerine bayrak
şahadetnamesi düzenlenebilmesine imkan verilmiştir. Geminin bulunduğu yerdeki
Türk konsoloslukları Türk bayrağı çekme yetkisi olan gemilere bayrak
şahadetnamesi düzenler. Bu belge, bir yıl için geçerli geçici bir belgedir.
Türk limanında inşa edilmiş ama Türk bayrağı çekme izni
olmayan gemilere, gideceği yere kadar Türk bayrağı çekmesi için bayrak
ÅŸahadetnamesi verilmektedir.
Sicile kayıtlı olmayangemiler herhangi bir sınırlamaya veya
belgeye tabi olmaksızın Türk bayrağı çekebilirler.
Bayrak Çekme Hakkının Kaybedilmesi
Bayrak çekme hakkını haiz olmak için gerekli özellikler
kaybedilince, bayrak çekme hakkı da kendiliğinde kaybedilmiş olur.
Bayrak çekme hakkı kaybedilince hemen Bakanlığa bildirimde
bulunulması gerekir. Eğer talepte bulunulursa, Bakanlık 6 ay süreyle Türk
bayrağı çekmeye devam edilmesine izin verebilir.
Gemi Sicilleri
Sicillerin kurulmasının ilk sebebi bayrak çekme hakkının
takibidir. Bu sicilin kamu hukuku fonksiyonunu gösterir. Geminin özel hukuk
ilişkilerine ilişkin kayıtları sicilin daha sonra gelen fonksiyonlarını yerine
getirir.
Türk Uluslararası Gemi Sicili
Her devlet kendi tuttuÄŸu sicile hangi gemilerin
kaydolabileceğini düzenleme hakkına sahiptir. Bunu devletler kendi
politikalarına göre düzenlerler.
İkinci sicil olan TUGS, elverişli bayrak olgusu sebebiyle
ihdas edilmiştir. Bazı devletler sicillerini yabancı gemilere açık hale
getirir. Başka koşullar aramaksızın gemi maliklerine kendi siciline kayıt izni
vermektedirler. Gemiler bu sicile
kayıtlı oldukları sürece maktu ücret öderler.
Gemi malikleri bunun dışında vergi vs. de ödemezler. Ayrıca
bu siciller yabancı gemi adamı istihdamı konusunda da esneklik sağlar. Bu
siciller gemi adamlarının sendikalarını ekarte eder.Teknik denetimin az olması
sebebiyle elverişsiz gemilerle de ticaret yapılabilir.Bu sebeplerle gemiler
asıl tabi oldukları sicilden uzaklaşıp, bu kolay sicillere geçmektedirler.
Teknik denetimin azalması sebebiyle kazaların artması, gemi
adamı istihdamı problemleri gibi sebeplerle Uluslararası Gemi Sicillerinin
ihdası söz konusu olmuştur.
Türkiye de 1999 yılında Türkiye Uluslararası GemiSicili
Kanunu’nu kabul etmiÅŸtir.
Bu sicile kaydedilen gemiler de Türk bayrağı çekme hakkına
sahiptir. TUGS’a kaydedilebilecek gemiler ÅŸu koÅŸulları haiz olmalıdır.
·
Malik şartı tüm gemiler için aranır. Buna göre
malik;
o
Türkiye’de yerleÅŸik yabancı gerçek kiÅŸi,
o
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gerçek kişi,
o
Türk mevzuatına göre kurulmuş ticaret şirketi
olabilir.
·
Geminin Türkiye’de imal edilmiÅŸ olması halinde,
malik kriteri dışında başka bir kriter aranmaz.
·
Gemi yurtdışından ithal edilmişse, malik
kriterini sağlamak kaydıyla,
o
Açık deniz balıkçı ve yük gemisi ise 3000
deadweight tonun üzerinde olması,
o
Yolcu gemisi veya özel maksatlı gemilerden ise
300 grostonun üzerinde olması aranır.
·
Kanun yürürlüğe girdiğinde Milli Gemi Sicilinde kayıtlı
olan gemiler, malikin talebi ile MGS’den terkin edilip TUGS’a kaydedilebilir.
Milli Gemi Sicili
Türk Ticaret Kanunu ve Gemi Sicili Nizamnamesinde
düzenlenmiştir. Gemi sicilinin tutulmasında Bakanlık yetkilidir. Bakanlık uygun
gördüğü yerlerde Gemi Sicil Müdürlüğü kurar. Türkiye’de halihazırda 10 adet
Gemi Sicil Müdürlüğü vardır.
Gemi Sicil Müdürlükleri mahkemelerin denetimine tabidir.
Burada bir denizcilik ihtisas mahkemesi varsa o, yoksa deniz davalarına bakmak
için atanan asliye ticaret mahkemesi görevli olacaktır.
Bu sicil, resmi bir sicil olduÄŸu için Medeni Kanun’un 1007.
Maddesi uyarınca sicilin tutulmasından doğan zararlardan dolayı devlet sorumlu
olur. Ayrıca aleniyetin sağlanması ilkesi gereği gemi sicilleri alenidir. Sicili
inceleyecek ilgililerin ilgisini ispatlaması gerekmektedir.
Yapı Sicili
İnşası devam eden gemilerin kaydedildiği bir sicildir.
Buna sicile kayıt için belirli şartların mevcut olması gerekir.
1.
Yapı üzerinde ipotek tesis edilmesi
Belirli koşulların bir araya gelmesi üzerine malikin talebi
üzerine gemi yapı siciline tescil edilir. Daha sonra bu gemi üzerinde ipotek
tesis edilebilir.
2.
İnşası devam eden gemi üzerinde kesin veya
ihtiyati haciz tesis edilmesi
3.
Tersane sahibinin inÅŸa ettiÄŸi gemiden
kaynaklanan alacağını teminat altına almak istemesi
Geminin inşaatı tamamlanıp geminin, MGS, TUGS veya yabancı
bir devlet gemisi siciline tescili yapılınca, yapı sicilindeki kayıt terkin
edilir. Buradaki ipotekler aynı dereceyle diğer sicile geçirilir.
Bağlama Kütüğü
TUGS ve Milli Gemi Sicili’ne kayıtlı olmayan gemiler baÄŸlama
kütüğüne kaydedilir.
Bağlama kütüğünü liman başkanlıkları tutar. İç sularda
belediye başkanlıkları yetkilidir.
Bağlama kütüğü bakımından yer itibariyle bir sınırlandırma
yoktur.
Yabancı uyruklu gerçek kişilere ait ve özel kullanıma tabi
olan gemiler, Türk bayrağı çekmek üzere başvurduklarında başvuruları uygun
bulunursa bağlama kütüğüne kaydedilir.
Tescil
İlk olarak, sicile tescili mümkün olan gemilerle sicile
tescili mümkün olmayan gemilerin ayrımının yapılması gerekmektedir.
Kural gemilerin sicile tescil edilmesidir. Sicile tescili
caiz olmayan gemilerin dışında kalan tüm gemiler sicile tescil edilebilir.
Sicile tescili caiz olmayan gemiler şunlardır:
·
Türk gemisi olmayan gemiler,
·
Türk gemisi statüsüne sahip olup, yabancı bir
devletin sicilinde kayıtlı olan gemiler,
·
Donanmaya bağlı harp gemileri ve yabancı gemiler,
·
Münhasıran kamu hizmetine tahsis olunmuş gemiler.
Yapılması gereken ikinci ayrım, sicile tescili zorunlu olan
ve sicile tescili ihtiyari olan gemiler ayrımıdır.
·
18 groston üzerindeki ticaret gemileri, sicile
tescili zorunlu olan gemilerdir.
·
18 grostonun altındaki ticaret gemileri ve diğer
gemiler malikleri isterse sicile tescil edilebilirler.
Geminin bağlama limanındaki sicil dairesinde kayıt yapılır.
Tescil yapılırken gerekli belgeler, geminin özellikleri vs.
beyan edilmelidir. Sicil defterinde bu gemiye ait özel bir sayfa açılır.
Mülkiyete ilişkin esaslar kaydedilir. Sicilde;
1.
Geminin özellikleri
2.
Mülkiyet özellikleri
3.
Sınırlı ayni hakların özellikleri görülebilir.
Malike gemi sicilinin özeti olan gemi tasdiknamesi verilir.
Bu tasdikname, borda evrakındandır.
Terkin
1.
Talep üzerine silinme
2.
Resen silinme
Belirli şartların gerçekleşmesiyle gemi sicilden resen
silinebilir ve yine belirli şartların gerçekleşmesiyle malikin isteği üzerine
silinebilir.
Talep üzerine terkin
Sicile tescili zorunlu bir gemi varsa malikinin talebi
üzerine gemi sicilden terkin edilir. Şu hallerde;
1.
Gemi kurtarılamayacak şekilde batarsa,
2.
Gemi tamir kabul etmez hale gelirse, yani tamiri
mümkün değilse veya tamir edilebileceği bir yere götürülemiyorsa,
3.
Türk bayrağı çekme hakkını yitirmişse.
Mevzubahis gemi eğer tescili isteğe bağlı bir gemi ise,
yukarıda sayılan şartlarla bağlı olunmaksızın malikinin talebi üzerine gemi
sicilden terkin edilebilir. Gemi üzerinde ipotek tesis edilmişse, terkin için
ipotekli alacaklının rızası aranır.
Geminin Türk bayrağını çekme hakkını yitirmesi halinde de,
eğer gemi üzerinde ipotek varsa, ipotekli alacaklının rızası aranır. Bu hükmün
temel amacı muvazaalı işlemlerle ipotekli alacaklının hakkının ihlal edilmesini
önlemektir.
Resen Terkin
İlk resen terkin hali geminin sicile tescili caiz olmayan
bir gemi olduğu halde sicile tescil edilmiş olması halidir.
Gemi batmış veya tamir kabul etmez bir hale gelmişse, malik
tarafından sicile terkin bildirimi yapılmamışsa geminin kaydı resen terkin
edilir.
Bu iki halden birisi ortaya çıktığında, sicil müdürlüğü geminin
malikine ve hak sahiplerine tebliğde bulunur. Süresi içinde taraflar itirazları
varsa itirazlarını ileri sürer. Eğer süresi içinde itiraz edilmezse veya itiraz
ettikleri halde mahkeme itirazı yerinde görmezse geminin kaydı sicilden terkin
edilir.
Türk bayrağı çekme hakkını kaybetmiş bir gemi üzerinde
ipotek hakkı tesis edilmişse, gemi sicilden terkin edilmek istendiğinde
ipotekli alacaklının itirazı geminin sicilden terkinini engeller. Gemi sicilden
terkin edilmez, sadece geminin Türk bayrağını çekme hakkını kaybettiği tescil
edilir.
Sicile kayıtlı gemi hakkında 20 yıldan beri hiçbir işlem
yapılmamış ve Bakanlıktan alınan bilgiye göre geminin var olmadığı veya
kullanılamayacağı anlaşılmışsa, geminin terkin edilmesine karar verilir. Eğer
gemi üzerinde ipotek veya intifa hakkı varsa geminin kaydı silinmez.
TUGS kaydı yapılan gemiler, aynı zamanda Milli Gemi
Sicili’nde kayıtlı ise bu kayıtlar terkin edilir.
Gemi Sicilindeki Kayıtların Etkileri
Gemi sicilindeki kayıtlar kurucu ve açıklayıcı kayıtlar
olarak ikiye ayrılır.
Bir hak ancak sicile kaydedilmesi ile doğuyorsa kaydın
etkisi kurucudur. Bunun en tipik örneği gemi ipoteği ve gemi üzerinde tesis
edilen intifa hakkıdır.
Gemi ipoteği anlaşmasının geçerli olması için kanunda
öngörülen yazılı şarta uyulmuş olması gerekmektedir. Ancak anlaşmanın yapılması
ipotek hakkının doğması anlamına gelmez. İpotek hakkı, anlaşmanın sicile
tescili ile doÄŸar.
Mevcut bir hakkı veya hukuki durumu açıklayan kayıtlar
açıklayıcı kayıtlardır. Örneğin geminin mülkiyet hakkının kazanılması açısından
da sicil kayıtları açıklayıcıdır. Geminin mülkiyeti sicil dışında geçer. Bunun
için tarafların anlaşması ve zilyetliğin devredilmesi gerekmektedir.
Sicile Güven İlkesi
Sicildeki kayıtların doğurduğu karinelere güvenin sağlanması
için öngörülmüştür. Sicilin doğurduğu karineler, mülkiyet karinesi, diğer
haklar karinesi ve silinmiş kayıtların mevcut olmadığı karinesidir.
Sicile güven ilkesinin uygulanmasının ilk şartı yolsuz bir
tescilin var olmasıdır. Sicile güvenden yararlanacak kişinin iyiniyetli olması
gerekir. Yolsuz tescile dayanarak iyiniyetle hak iktisap eden kiÅŸi hukuki
işlemle ayni hak kazanmış veya sicile güvenerek borç ödemiş olmalıdır. Tasarruf
işlemlerinde sicile güven ilkesi uygulanır. Borçlandırıcı işlemler için bu ilke
uygulama alanı bulmaz.
Gemi Üzerindeki Mülkiyet ve Diğer Ayni Haklar
Gemi Mülkiyeti
Gemi mülkiyetinin kamu hukuku yoluyla kazanılması yolu ancak
devlete açıktır. Devlet bazı kanun hükümlerine göre gemiye el koyabilir.
Gemi mülkiyeti, özel hukuka göre hukuki işlem yoluyla veya
hukuki işlem dışı yolla kazanılabilir.
Hukuki Muamele Yoluyla Gemi Mülkiyetinin Kazanılması
Sicile Kayıtlı Olmayan Gemiler
Sicile kayıtlı olmayan gemilerin mülkiyetinin el
deÄŸiÅŸtirmesi için Türk Medeni Kanunu’nun taşınırlara iliÅŸkin hükümleri
uygulanır.
Taşınırlarda mülkiyetin geçirilmesi için önce tarafların
mülkiyetin nakli yönünde anlaşmaları ve daha sonra taşınırın zilyetliğinin
devrinin gerçekleşmesi gerekir.
Sicile Kayıtlı Gemiler
Sicile kayıtlı gemilerde mülkiyetin el değiştirmesi için tarafların
bu konuda anlaşmaları ve zilyetliğin devri şartı gerekmektedir. Gemi
mülkiyetinin devrine ilişkin anlaşma yazılı olarak yapılmalıdır. Bu anlaşmadaki
imzalar noterce tasdik edilmiş olmalıdır. Taraflar bu anlaşmayı gemi sicil
müdürlüğünde de yapabilirler.
Tarafların geminin zilyetliğini devretmeleri gerekmektedir.
Geminin fiilen teslimi, mülkiyetin devralan kişinin gemi adamlarının gemide
göreve başlaması ile olacaktır.
Geminin mülkiyetinin geçirildiği sicile tescil edilmelidir.
Bu tescil açıklayıcı bir kayıttır.
Sicile Kayıtlı Gemi Payı
Sicile kayıtlı gemi payları, tarafların devir konusunda
yazılı anlaşmalarıyla geçer. Payın devrine dair anlaşma yazılı şekil şartına
tabidir ve imzaların noterce tasdik edilmesi gerekir. Bu anlaşma gemi sicil
müdürlüğünde de yapılabilir. Bu anlaşma yapıldığı anda pay devredilmiş sayılır.
Sicile yapılan tescil açıklayıcı bir kayıt olacaktır.
Paylı mülkiyete tabi gemilerde bir kanuni önalım hakkı
yoktur.
Donatma iÅŸtiraki olarak iÅŸletilen gemilerdeki iÅŸtirak
payının devri, paylı gemi mülkiyetindeki payların devri için gereken işlemler
aynen gerekir. Ancak ek olarak sicile tescil şartı getirilmiştir.
Gemi payının veya iştirak payının devri ile gemi Türk
bayrağı çekme hakkını kaybedecekse, diğer paydaşların tümünün rızasının
alınması gerekir.
Hukuki Muamele Dışındaki Yollarla Gemi Mülkiyetinin Kazanılması
Sahiplenme
Sicile tescil edilmiÅŸ olmayan geminin sahiplenilmesinde
medeni kanunun taşınırı ihraz hükümleri uygulanır. Herkes bu gemileri
sahiplenme yoluyla iktisap edebilir.
Sicile kayıtlı bir geminin terkinin gerçekleşebilmesi için,
ya sicilden malikin kim olduğu anlaşılmamalı, ya da malik sicilde terk işlemini
kendisi yapmalıdır. Bu durumda gemi sahipsiz niteliğe kavuşmuş olur. Sicile
kayıtlı sahipsiz gemiyi ancak devlet sahiplenebilir.
Zamanaşımı
Zamanaşımı ile kazanma hükümleri aslında taşınmazların
zamanaşımı ile kazanılması hükümlerine paraleldir. Ancak süreler gemiler için
kısaltılmıştır.
Olağan zamanaşımı ile kazanma için 5 yıllık süre gerekir.
Olağanüstü zamanaşımında süre 10 yıldır.
Olağan zamanaşımında da, olağanüstü zamanaşımında da
iyiniyet koşulu aranmamaktadır.
Olağan zamanaşımı yoluyla bir geminin iktisap edilebilmesi
için şu şartlar gerekir.
·
Sicile kayıtlı bir geminin olması
·
Malik olmadığı halde sicilde malik olarak
kayıtlı birisinin olması
·
Tescilin en az 5 yıl sürmesi
·
Bu kişinin 5 yıllık süre içerisinde kişinin
gemiyi çekişmesiz, aralıksız ve asli zilyet sıfatıyla elinde bulundurması.
Bu 5 yıllık sürenin sonunda yolsuz tescil sahibi mülkiyeti
kazanmış olur.
Olağanüstü zamanaşımıyla kazanım için iki farklı sebep
vardır.
·
Bunlardan ilki, bir kişinin sicile kaydı
gerekirken sicile kaydedilmemiş olan gemiyi en az 10 yıllık süreyle çekişmesiz,
aralıksız ve asli zilyet sıfatıyla zilyetliğinde bulundurursa, gemiyi kendi
malı olarak sicile kaydettirebilmesidir.
·
İkinci imkan, sicile kayıtlı bir geminin
malikinin en az 10 yıl önce ölmüş veya gaipliğine karar verilmiş ve 10 yıllık
süreyle gemi siciline malikin onayına tabi bir tescilin yapılmamış olması ve
zamanaşımıyla kazanmak isteyenin 10 sene süreyle, çekişmesiz ve aralıksız, asli
zilyet sıfatıyla zilyet olmasıdır.
Tescil ancak mahkeme kararıyla olur. Yani zamanaşımıyla
kazanımda bulunmak isteyen tescil davası açmak zorundadır. Bu dava, geminin
sicile kayıtlı olduğu veya değilse olması gereken sicil müdürlüğüne karşı
açılır. Mahkeme bu dava açıldığında ulusal gazetelerden birinde ilan vererek ilgilileri
itiraza çağırır. Mahkeme itiraz için en fazla 3 aylık bir süre verebilir.
Hiç kimse itiraz etmez veya itirazları mahkemece
reddedilirse mahkeme tescile karar verebilir.
Taşınmazlarda olağanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyetin
kazanılması için kayıtlı gözüken malikin 20 yıldır ölü olması gerekirken,
gemilerde bu süre 10 yıldır. Anayasa Mahkemesi taşınmazlar için bu hükmü iptal
etmiştir. Dolayısıyla artık gemilerde de, ölüm sebebiyle iktisap mümkün
olmamalıdır.
Gemi Mülkiyetinin Kaybedilmesi
Geminin mülkiyeti devredildiğinde, zamanaşımı yoluyla
başkasının mülkiyeti kazanması halinde, geminin zıyaıyla, devletin gemiyi
müsadere etmesi ile gemi üzerinde mülkiyet sona erer.
Gemi Üzerinde İntifa Hakkı
Gemiler üzerinde sınırlı ayni haklar vardır. Bunlardan ilki
intifa hakkıdır. Eski kanunda gemiler üzerinde intifa hakkı sınırlandırılmıştı.
Ancak yeni kanunda böyle bir sınırlama bulunmamaktadır. 1060. Maddede yapılan
atıf sebebiyle, Türk Medeni Kanunu hükümleri uygulanır. İntifa hakkı tescille
kurulabilir. Bu sebeple ancak sicile kayıtlı gemiler üzerinde intifa hakkı
kurulabilecektir.
Gemi İpoteği
Sicile kayıtlı gemiler üzerinde rehin hakkı kurulurken
geminin teslim edilmesi gerekmezken, sicile kayıtlı olmayan gemiler için
geminin zilyetliğinin teslim edilmesi aranmaktadır.
Gemi üzerindeki rehin hakkı sözleşmeyle kurulabileceği gibi,
kanunda öngörülmüş kanuni rehin hakları da vardır.
Rehinli alacak hakkı önceliklidir. Ancak deniz alacakları
daha önceliklidir.
İpoteğin üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için
alacak malik tarafından kabul edilmiş ve tescil yapılmış veya alacak ihtilaflı
ise mahkemeden karar alınıp ipotek tescil ettirilmiş olmalıdır.
Süre ve usul konusunda bir değişiklik yoktur. Medeni Kanun
hükümleri uygulanır. İş bitiminden itibaren 3 aylık hak düşürücü süre vardır.
Sürenin başlangıcı işin tamamlanma anıdır. İş bitmemişse, temerrüdün doğduğu
anda süre başlar. Önceki aşamalarda da ipotek tescil ettirilebilir. Süre sonunda
ipoteğin tescilini isteme hakkı sona erer. Ancak mahkemeler 3 aylık sürenin
geçmesini gözden kaçırabilmektedir.
Alacaklının, elinde bulundurduğu borçluya ait eşyayı
kendisinde tutması hapis hakkını kullanmadır. Ödemezlik defi hapis hakkına
benzer bir haktır. Ancak ödemezlik defi sadece teslimden kaçınma hakkı
verirken, hapis hakkı paraya çevirme hakkı da verir. Yani eşya, icra yoluyla
sattırılabilir. Ayrıca öncelikli alacaklı olarak paranın tahsili mümkün olur.
Akdi Rehin Hakları
İpotek hakkı, ancak sicile kayıtlı gemiler üzerinde
kurulabilir.
İpotek hakkının tesisi için ipotek anlaşması yapılmalıdır.
Anlaşmanın şekil şartı, imzaları noterce onaylı yazılı şekilde veya sicil
müdürlüğünde yapılması gerekliliğini getirir. Daha sonra ipotek hakkı, sicile tescil
ettirilir. Sicile tescilin etkisi kurucudur.
Diğer örnekler deniz ödüncü alacaklısının rehin hakkı ve
taşınır rehnidir. Deniz ödüncü sözleşmesi yeni kanunda kaldırılmıştır. Türk
hukukuna göre artık sözleşmeyle sadece taşınır rehni kurulabilir. Ancak MÖHUK
22. Madde gereği yabancı hukuk uygulanırken bu hukuk deniz ödüncü sözleşmesine
izin veriyorsa, deniz ödüncü sözleşmesinde alacaklının rehin hakkı olabilir.
Esasında gemiler üzerinde taşınır rehni kurulamaz. Ancak
yönetmelik, bağlama kütüğüne kaydedilen gemiler üzerinde taşınır rehni
kurulabileceğini söylemektedir. Taşınır rehninde aslında zilyetliğin devri
gerekmektedir. Ancak gemilerde rehin tescille kurulur. Bu belirsizlik sebebiyle
bankalar bağlama kütüğüne kayıtlı gemiler için kredi vermemektedir.
Gemi ipoteÄŸi, Türk Medeni Kanunu’ndaki taşınmaz rehni
hükümlerine paralel olarak düzenlenmiştir.
İpoteğin kapsamı şunlardır.
·
Gemi
Geminin kendisi, bütünleyici parçaları ve eklentileri
ipoteğin kapsamı içindedir. Eklentiler ipotek kapsamından sözleşmeyle
çıkartılabilir. Ayrıca eklentiler üzerinde 3. Kişilerin mevcut hakları
saklıdır.
·
Kira, kamulaştırma bedeli ve tazminat istemi
Üçüncü kişilerin geminin zayi olmasına sebep olması veya
hasara yol açmaları sebebiyle ödemek zorunda oldukları tazminat tutarları da
ipotek kapsamındadır.
Kiranın ipotek kapsamında olması, belirli bir süreyle
sınırlandırılmıştır. Kira geliri, borçluya karşı rehnin paraya çevrilmesi yolu
ile takibin başlamasından veya borçlunun iflasından itibaren, rehnin paraya
çevrilmesi anına kadar işleyen kira bedelini kapsar.
·
Sigorta tazminatı
Geminin maliki veya üçüncü bir kişi tarafından, malik
menfaati için sigorta yapılmış olması ve sigortanın hasarın meydana gelmesinden
önce yapılmış olması gereklidir. Gemi maliki lehine olmayan sigorta
tazminatları ipotek kapsamında değildir.
Sigortacı ödeme yapma konusunda belirli kısıtlamalara
tabidir. Sigortacı gemi üzerinde kurulmuş ipoteği bilmediğini iddia edemez.
Sigortacı ödeme yapmadan önce, ipotekli alacaklı ve gemi malikinin anlaşmasını
beklemek zorundadır. Eğer beklemezse iki kez ödeme yapmak zorunda kalabilir.
Sigortacı veya sigorta ettiren ipotekli alacaklıya rizikonun
gerçekleştiğini bildirir ve iki hafta içinde alacaklı hiçbir talepte
bulunmazsa, sigortacı, malike ödeme yaparak borcundan kurtulabilir.
Gemi malikinin teminat göstererek, ödenecek tazminatı
geminin eski hale iadesinde kullanacağını veya ipotekli alacaklıdan önce gelen
deniz alacaklılarına ödeme yapacağını garanti etmesi halinde, sigortacı malike
ödeme yaparak borcundan kurtulabilir.
Sigorta priminin ödenmesinde temerrüde düşülürse, gemi
denize veya yola elverişsiz halde sefere çıkarsa, gemi bildirilen veya mutat
rotadan ayrılırsa sigortacı, ipotekli alacaklıya da, sigortalıya da tazminat
ödemek zorunda değildir.
İpoteğin Derecesi
Gemi ipoteÄŸinde de Medeni Kanun’daki sabit derece sistemi
uygulanır. Boş olan dereceye ilerleme hakkı kanunen öngörülmemiştir. Ancak
taraflar boşalan dereceye rehin hakkının ilerlemesi konusunda anlaşabilirler.
Ayrıca taraflar anlaşarak ipoteğin derecesini değiştirebilirler.
İpotekli Alacaklının Hakları
İpotekli alacağın hakları, alacağın muacceliyetinden önce ve
sonra farklıdır. Alacak muaccel olmuşsa
ve borç ifa edilmemişse, alacaklı için rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip
imkanı doğar.
Paraya çevirme uygulanırken, taşınmazların cebri icra
yoluyla paraya çevrilmesi usulündeki esaslar uygulanır.
Paraya çevirme uygulanınca, alacaklı ana para, takip gideri,
gecikme faizi, son vadeden itibaren faiz, iflasın açıldığı veya paraya
çevirmenin istendiği tarihe kadar muaccel olmuş üç yıllık faiz isteyebilir.
Rehin konusunun kötüleşmesi sebebiyle ipoteğin sağladığı
teminatın değeri düşerse, ipotekli alacaklı, malike geminin durumunu düzeltmesi
veya tedbirler alması için süre verir. Bu süre içinde tehlike giderilmezse,
alacaklı derhal ipoteği paraya çevirme hakkını elde eder.
Henüz kötüleşme olmasa dahi, somut olayda böyle bir tehlike
tespit ediliyorsa yine önlem alınabilir. Ancak bunun için tedbir alınması
mahkemeden istenmelidir. Mahkeme geminin ihtiyati haczine, yediemine
bırakılmasına ve malikin bir aylık süre içerisinde önlem alması gerektiğine
karar verebilir. Eğer bu süre içinde
önlemler alınmazsa, mahkeme bu sefer alacaklıya ipoteğin paraya çevrilmesi
yoluyla ilamlı takip başlatması için 1 aylık süre verir.
İpoteğin Sona Ermesi
Alacağın herhangi bir yolla sona ermesi durumunda, feri bir
hak olan ipotek hakkı da sona erer.
Alacaklı ipotek hakkından feragat ederse ipotek sona erer.
Gemi cebri icra yoluyla satılırsa ipotek sona erer.
Gemi, gemi olma vasfını kaybedip sicilden terkin edilirse
ipotek hakkı sona erer.
Kanuni Rehin Hakları
Rehin hakları, kanundan dolayı, sözleşmeyle veya mahkeme
kararıyla kurulmuş olabilir.Türk hukukunda mahkeme kararıyla rehin hakkı kurulmasına
örnek yoktur. Kanundan doğan rehin haklarına örnek olarak inşaatçı ipoteği
gösterilebilir. Bu ipotek gemilerde de vardır. Ancak adı tersaneci ipoteğidir. Medeni
Hukukta tüm çalışanlar, müteahhitler, alt müteahhitler bu haktan
yararlanabilirken, deniz hukukunda sadece tersaneci bu haktan
yararlanabilmektedir.
Kanundan doğan rehin hakları gemiler üzerinde de geçerlidir.
Türkiye 1993 tarihli sözleşmeye taraf olunca, tersaneci ipoteği gidecek ve
yerine hapis hakkı gelecektir.
Kanundan doğan rehin hakkına bir diğer örnek deniz
alacaklısının rehin hakkıdır.
Roma’da kurulmuÅŸ bir ipotek olarak teminat oluÅŸturan malın
değerini koruyan ve bunu yükselten, yok olmasını önleyen masrafı yapan
alacaklıların öncelikli olacağına dair bir koruyucu bir hüküm vardır. Çünkü bu alacaklının
aldığı önlem tüm alacaklıların yararınadır. Bu ilke versio in rem ilkesidir. Bu
hüküm modern medeni hukukta kaybolmuştur. Bunun tek örneği tersaneci
ipoteÄŸidir. Deniz hukukunda ise bu ilke kendisini korumuÅŸtur. Deniz
alacaklısının rehninin öncelikli olması halen deniz hukukunda geçerlidir.
Deniz alacağına örnekler;
Donatan ile gemi adamı arasındaki iş sözleşmesinden doğan
ücret alacağı korunmuştur. Yani bu ücret alacağı için gemi adamının gemi
üzerinde rehin hakkı vardır. Donatan maaş borcunu ödemez ve temerrüde düşerse,
kaptan gemi üzerinde rehin hakkı kazanır. Bu rehnin kurulması için tescile de gerek
yoktur, zilyetliğin devrine de gerek yoktur. Bu rehin hakkının tescil zorunlu
olmadığı gibi, ihtiyari olarak tescil edilmesi de mümkün değildir. Ancak kaptan
ihtiyati haciz kararıyla bu hakka aleniyet kazandırabilir.
Gemi kıyıdaki tesiseçarparak veya başka bir gemiye çarparak
zarara sebep olmuştur. Ortaya çıkan zarar sebebiyle tazminat isteyen 3.
Kişilerin tazminat borçları da gemi üzerinde rehin hakkıyla korunur.
Deniz alacaklarında borç muaccel olduğunda rehin hakkı
doğmuş olur. Deniz alacağından doğan rehin hakkı diğer tüm alacakların önüne
geçer. Ayrıca sonra doğan deniz alacağı, önceki deniz alacaklarının da önüne
geçer.
Alacak ve rehin hakkı ayrı ayrı düşünülmelidir. Çünkü rehin
hakkı ve alacak hakkının zamanaşımları farklı olabilir. Rehin hakkı bir ayni
hak olsa da, deniz hukukunda rehin hakkının zamanaşımına tabi olması mümkündür.
Mülkiyet hakkının devri, deniz alacağından doğan rehin
hakkını etkilemez. Yeni malik eski malike zapta karşı tekeffül hükümlerine
dayanarak başvurabilir. Dikkat edilmelidir ki, deniz alacaklısının alacağına
ilişkin rehin hakkı tescili mümkün olmadığından,yeni malik için görülebilir
değildir. Yine de yeni malikin iyiniyeti korunmayacaktır.
Deniz Hukukunun Süjeleri
Donatan
Geminin maliki ve gemiyi deniz ticaretinde kullanan kiÅŸi
donatandır. Tacir olan kişi deniz hukukunda donatandır. Bir gerçek veya tüzel
kişi gemi maliki ise ve deniz ticareti yapıyorsa, aynı anda hem donatan hem de
tacirdir.
Gemi kiracısı kendi adına ve hesabına gemiyi işletiyorsa
donatan olur. Donatan sıfatı 3. Kişilere ve haksız fiil taraflarına karşı
kullanılır. Yani dış ilişkide kazanılır.
Donatan sıfatını belirleyen;
·
Gemiyi deniz ticaretinde kullanma
·
Gemiyi zilyet olarak kullanmadır.
Deniz hukukunda zilyetlik, gemi adamlarına kim talimat
veriyor ve ücret veriyor ise o zilyettir.
Finansal kiralama sözleşmesi de adi kira sözleşmesi gibidir.
Gemi maliki finansal kiralama şirketidir. Finansal kiracı da zilyettir. Bu
nedenle donatan da odur.
Gemi maliki intifa sözleşmesigereğince de zilyetliği
devredebilir. İntifa hakkını kazanan da zilyettir ve dışarıya karşı donatandır.
Kira, finansal kira, intifa hakkı dışında başka bir hukuki
ilişki genelde uygulamada karşımıza çıkmaz.
Finansal kiracı ve intifa hakkı sahibinin özel sıfatı
işletendir. Donatan olarak nitelendirdiğimiz kişi gerçek kişi olabileceği gibi
Medeni Kanun anlamında dernek olabilir ancak uygulamada çoğunlukla ticaret
ÅŸirketleridir.
Donatma İştiraki
Nesli tükenmiş bir kurumdur. Gemiye paylı mülkiyet ili sahip
olan en az iki malik, gemiyi denizi ticaretinde kullanıyorsa ortada donatma
iştiraki vardır. Bu kurumun denizciler için sağladığı bir avantaj yoktur. Bu
sebeple uygulamada hiç donatma iştiraki yoktur. Donatanların ortak temsilcisine
gemi müdürü denir.
Gemi Adamları
Gemide çalışan kişilerdir. Kaptan, zabitler, tayfalar ve
gemide çalıştırılan diğer kişilerdir. Kaptanın işvereni, geminin zilyedidir.
Sözleşme Tarafları
Gemi ile kurulan hukuksal ilişkinin tarafıdırlar.
Operator (İşleten): Donatan
sayılan kişidir. Yani kiracı, finansal kiracı, intifa hakkı sahibi bu sıfata
sahip olur. Geminin maliki olmadan zilyet olarak gemiyi kendi adına kullanan kişi
iÅŸletendir.
Charterer: (bareboat
charterer): Çıplak gemi kirası sözleşmesi ile yani gemi adamları olmadan
gemiyi kiralayan kiÅŸidir. (time
charterer): Bu kiÅŸiye geminin zilyetliÄŸi devredilmez. Deniz ticareti
sözleşmesi yapma hakkı devredilir. (voyage
charterer): Gemi maliki ve kiracı ile yapılan taşıma sözleşmesi yapan
kiÅŸidir.
Manager: Donatan
adına temsilci olarak iş yapan kişidir. Gemi iş ve işlemlerini donatan hesabına
yürütür.
Deniz Hukukunda Haksız Fiiller Ve Diğer Sözleşme Dışı Borç İlişkileri
Deniz hukukunda deniz borçlusunun sorumluluğu
sınırlandırılabilir.
Donatan gerçek kişi ise, Türk Borçlar Kanunu 49. Maddeye
göre adam çalıştıranın sorumluluğuna da gidilebilir. Donatan tüzel kişi ise
yine özel bir hüküm yoktur. Organların sorumluluğu için Türk Ticaret Kanunu
126. Maddedeki şirketler için ve diğer tüzel kişiler için organ sorumluluğuna
gidilir.
Gemi adamlarının fillerinden doğan sorumluluk Türk Ticaret
Kanunu’nun 1062. Maddesi hükümlerine göre görülür. Donatan, tazminat
sorumlusudur. Gemi adamının görevini yaparken kendi kusuru ile verdiği zarardan
donatan sorumludur.
Gemide çalıştırılan diğer kişiler; kılavuz, römorklar, radar
operatörü, istifçi, palamarcılardır. Bu kişilerin sorumluluğu konusunda 3
farklı görüş vardır.
·
Gemiyle ilgili herkes bu sorumluluk kapsamına
girmelidir.
·
Gemide fiilen çalıştırılan kişiler bu
sorumluluÄŸa girmelidir.
·
Donatanın talimat ve denetime tabi herkes bu
kapsama girmelidir.
Donatan, kılavuzların fiillerinden dolayı kanunun açık
hükmüyle sorumlu tutulmuştur. Kılavuzun alınması zorunlu tutulmuşsa ve bu
zorunlu kılavuz gemi yönetimini tamamen devralıyorsa donatan sorumlu tutulamaz.
Gemi adamının görevini yaparken işlediği kusur
değerlendirilirken öncelikle görev kapsamı belirlenmelidir.
Kaptanın ağırlaştırılmış kusur sorumluluğu vardır. Kaptan
ile birlikte donatan da sorumlu olur. Donatanın sorumluluğu için ayrı bir
araştırmaya gerek yoktur.
Kusurun belirlenmesi genel hükümlere bırakılmıştır.
Donatan gemi adamının kusuru olmadığını kanıtlayarak
sorumluluktan kurtulur.
Yükle ilgililerin sorumluluğuna ilişkin hükümler farklıdır.
Tamamlayıcı Kurallar
·
Zarar gören kişinin alacağı gemi alacağıdır.
·
Gemi alacağı 1 yıllık zamanaşımına tabidir. Bu
tarihten sonra BK alacağı olarak takip edilebilir.
·
Bu sürenin başlangıcı alacağın doğduğu tarihtir.
Adam Çalıştıran Sıfatıyla Sorumluluk
Borçlar Kanunu 66. Maddeye göre adam çalıştıran,
çalıştırdığı kişinin sebep olduğu zarardan sorumludur.
Gemi ile üçüncü kişilere zarar verilmişse ve bu zararda
kaptan veya diğer gemi adamlarının sorumluluğu varsa, bu kişilerin sorumlu
olduğu ölçüde donatan da sorumlu olur. Bu sorumluluk, 1062. Maddenin
uygulanamadığı durumlarda uygulanır.
Bu maddelerin yarışarak mı uygulanacağı, yoksa 1062’nin özel
hüküm olarak münhasıran mı uygulanacağı tartışmalıdır.
İki madde arasında üç temel fark vardır.
·
1062. Maddeye göre gemi adamının kusurlu olması donatanın
sorumlu olması için yeterlidir. Donatanın kurtuluş kanıtı getirme imkanı
yoktur. Borçlar Kanunu 66. Maddeye göre ise, adam çalıştıran, çalıştırdığı
kişiyi seçerken ve talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken zararın
doğmasını engellemek için gerekli her şeyi yaptığını ispat ederse sorumlu
olmaz.
·
Zamanaşımı süresi 66. Maddeye göre 2 yıl ve her
ihtimalde 10 yıl, 1062. Maddeye göre ise 1 yıldır.
·
1062. Maddeden kaynaklanan alacak bir gemi
alacağıdır. Yani kanuni rehin hakkı ile korunmuştur. 66. Maddede ise kanuni
rehin hakkı yoktur.
1062. madde uygulanamıyorsa, 66. Madde tereddütsüz olarak
uygulanır. Yani, hasar gemi adamının kusurundan dolayı doğmamışsa, 66. Madde
uygulanabilecektir. Gemideki istifçiler gemi adamı sayılmazsa, 1062. Madde
uygulanmayacaktır. Ama donatan gemideki istifçileri seçerken, denetlerken,
talimat verirken özensizse 66. Maddeden dolayı sorumlu olacaktır.
Öğreti ve Yargıtay bu konuda uyuşmamaktadır. Dikkat
edilmelidir ki, 66. Madde donatanın özensizliği halinde sorumluluğu
düzenlemişken, 1062. Madde gemi adamının kusurluluğu halini düzenlemiştir.
Artık iki madde için de sınırlı sorumluluk esasları aynı
şekilde uygulanacağı için bu tartışmanın önemi kalmamıştır.
Enkaz Kaldırma
Limanlar Kanunu madde 7’ye göre; limanlar içinde batmış gemi
ve eşyalar için bu hüküm uygulanır. Limanların coğrafi bölgeleri
yönetmeliklerle düzenlenmiştir. Seyir ve sefer güvenliğine engel teşkil eden
bir enkaz varsa bu hüküm uygulanır.
Sorumlu; kaptan, malik veya acentedir. Bunlara enkazın
kaldırılması için süre verilir. Bu süre içerisinde enkaz kaldırılmazsa, liman
başkanı gemi enkazını kaldırır. Enkaz satılır, gelir hazineye gelir olarak
kaydedilir.
Cebri icra için özel hükümler getirilmiştir. Liman başkanı,
enkazı cebri icra ile satabilir. Bu durumda, enkazı satın alan enkaz kaldırma
şirketi enkazı kaldırır ve satar.
Sınırlı Sorumluluk
Sınırlı sorumluluk, şirketler hukukuna ilişkin sorumluluğa ek
bir sorumluluktur. Yani gemi sahibi ÅŸirket, bu ÅŸirket olarak sorumludur.
Ayrıca, donatan bu sınırlı sorumluluk ile ayrıca sorumlu olacaktır.
Bu konuda kanunun 1328. Maddesi, doğrudan milletlerarası
sözleşmeye, (International Convention on Limitation of Liability for Maritime
Claims - LLMC), atıf yapar. Bu sözleÅŸme 1998’den beri Türk yargısında doÄŸrudan
uygulanır. Kanun buna 1976 tarihli sözleşme olarak atıf yapar. Türkiye 1996
protokolüne de taraftır. Bu sebeple burada bahsedilen sözleşme, 1996 tarihli
protokolle değişik, 1976 tarihli sözleşmedir.
LLMC doğrudan uygulanır. Bu sözleşme, sanki Türk
kanunlarından birisiymiş gibi, doğrudan uygulanır. Sözleşmenin resmi gazetede
yayımlanan metni mahkemelerce esas alınır. Metnin İngilizcesi ve Türkçesi
arasında fark bulunursa, İngilizce metin uygulanır.
SözleÅŸmede düzenlenmeyen yerler lex fori’ye tamamlanması
için bırakılmıştır. Bu konuda, Türk Ticaret Kanunu’nun 1328-1349. Maddeleri
arası ve 6103 sayılı kanunun 37. Maddesi tamamlayıcı hükümlerdir.
Bu sözleşmenin uygulanması için yabancılık unsuru aranmaz. Ancak
hakim bu sözleşmeyi resen gözetmez. Taraflardan birisi bu sözleşmenin
hükümlerinden yararlanmak isterse mahkeme bunu dikkate alır. Bu açıdan mahkeme,
taraflara yol dahi gösteremez.
Sorumluluğunu sınırlandırabilecek olan kişiler şunlardır.
a.
Shipowner: Sözleşmede gemi malikinin
sorumluluğunu sınırlandırabileceği söylenmiştir. Ancak sözleşmeye göre gemi
maliki, (owner, charterer, manager ve operator) kavramlarını da içerir.
b.
Salvor: Gemiyi deniz tehlikesinden kurtaran kiÅŸi
kurtarandır.
c.
İfa yardımcıları ve yardımcı kişiler: Kaptan ve
diğer gemi adamları da sorumluluklarını sınırlayabilir. Bu kişiler BK 66. ve
116.Maddelerde sorumlu tutulan kiÅŸilerdir.
d.
Sorumluluk sigortacısı: Sorumluluk sigortacısına
da doğrudan başvurulabilir. Sigortacı da sınırlı sorumluluk kurallarından
yararlanabilir.
Şu istemler için sorumluluk sınırlandırılabilir.
a.
Kişi ve eşya zararından doğan istemler, yani
gemiyle sebep olunan haksız fiiller veya gemiyle ifa edilen sözleşmeler sonunda
ortaya çıkan zararlar,
Bu haksız fiiller gemi içinde veya gemi dışında zarara sebep
olmuş olabilir. Gemideki yükün çürümüş olması halinde ise sözleşmesel zarar
vardır.
b.
Gecikme zararından doğan istemler,
1 haftada gelmesi gereken yük 3 ayda gelmemişse ortaya çıkan
zarara ilişkin sorumluluk sınırlanabilir.
c.
Sözleşme dışı hakların ihlalinden doğan
ihlallerden doğan sorumluluk sınırlanabilir.
d.
A ve c bentlerinde öngörülen zararların
oluşmasına engel olmaya çalışırken kendisi zarar verirse, bu kişi de
sorumluluğunu sınırlayabilir.
Şu istemler için sorumluluk sınırlandırılamaz.
a.
Enkaz kaldırmadan doğan istemler,
b.
Kurtarma ve müşterek avarya,
c.
Petrol kirliliği zararı,
d.
Deniz İş Hukuku istemleri için sorumluluk
sınırlandırılamaz.
1062. madde için de, 66. Madde için de sınırlı sorumluluk
uygulanır.
Gemi malikine doğrudan başvurulursa sınırlı sorumluluk
uygulanır. Kişisel ve ayni sorumluluk halinde de uygulanır. Ayni sorumluluk,
gemi adamını istihdam eden malik olmasa bile, malikin gemi alacağı sebebiyle
alacaktan sorumlu olmasıdır. Bu halde, gemi maliki de sorumluluğunu
sınırlandırabilir.
Sınırlı sorumlulukta şu usul uygulanır.
·
Sınırlı sorumluluk defi yoluyla ileri sürülebilir.
Gemi maliki, işleten veya sigortacıdan birisinin defi hakkını ileri sürmesi
yeterlidir.
·
Bir diğer yöntem fon tesisidir.
Bir deniz kazası için birden fazla deniz alacaklısı ortaya
çıkmışsa veya birden fazla kişiden zarar talep ediliyorsa, mahkemeye bir miktar
para tevdi edilir. Bu tevdi sınırlı sorumluluk rejiminin işletilmesi anlamına
gelir. Bu para, gemiyi cebri icra işlemlerinden kurtarmaktadır. Paranın tevdii genel
olarak banka teminat mektubu aracılığıyla yapılmaktadır.
Ne kadar para yapılacağı şu şekilde hesaplanır. Bu
yatırılacak para sınırlı sorumluluk tavanıdır.
·
Hesap yapılırken dikkate alınacak ilk değer
geminin tonajıdır. Burada groston esas alınır.
·
İkinci değer özel çekme hakkıdır. Bunun
orijinali “Special Drawing Right” ÅŸeklinde bilinir ve “SDR” ÅŸeklinde
kısaltılır.
·
Groston ve sözleşmede gösterilen değerler
çarpılarak, sorumluluk SDR cinsinden bulunacaktır.
Örneğin; 2000 tonu geçmeyen bir gemi için 2 milyon SDR,
2001’den 30.000 tona kadar olan kısım için ton başına 800 SDR, 30.001 tondan
70.000 tona kadar olan kısım için ton başına 600 SDR ve 70.000 ton üzeri olan
kısım için ton başına 400 SDR ayrılır.
Kılavuzlar, 300 Grostondan küçük gemilerin malikleri, sondaj
işlemi gemileri maliki gibi bazı kişilere özel sorumluluk hesabı getirilmiştir.
Mahkemeye götürülen teminat mektubu Türk lirasına tahvil
edilir ve bu bedel mahkemeye teminat mektubu olarak götürülür. SDR’den TL’ye
tahvilin hangi tarihteki kura göre yapılacağı şu şekilde belirlenir. Fon
kurulmuşsa fonun kurulduğu, ödeme yapılmışsa ödemenin yapıldığı ve teminat
verilmişse teminatın verildiği tarihteki kur esas alınır. Yani borçlunun
cebinden paranın çıktığı tarih esas alınır. Mahkemenin teminat mektubunu aldığı
gün, sınırlı sorumluluk rejiminin başladığı gün olacaktır.
Sınırlı sorumluluktan yararlanmak isteyen kişinin, zarara
kasten sebep olmamış olması gerekmektedir. Kasten zarara sebep olan kişi,
sınırlı sorumluluktan yararlanamaz. Kast düzeyine ulaşmayan ama taksirden daha
ağır bir hareket olan “pervasızca hareket” sahibi de sınırlı sorumluluktan
yararlanamaz.
Pervasızca hareket terimine ilk olarak hava hukukunda
rastlanmıştır. Yargıtay bir kaza sebebiyle bu terimi ele almıştır. Yargıtay’a
göre kaptan uçağa zarar vermek istememiştir ama tehlikenin ve herkesin hayatını
kaybedebileceğinin farkındadır. Yine de bu tehlikeyi göze alarak uçağı
indirmeye çalışmaktadır. Bu bilinçli taksire benzemektedir. Ancak özel hukuk
ile ceza hukuku terimleri farklı olabildiği için terim aynen kullanılmamalıdır.
Pervasızca hareket ve kast yoksa, sorumluluk sınırlanabilir.
Zamanaşımı kısa tutulabilir. Pervasızca hareket yok ise sınırlı sorumluluk
ortadan kalkar, zamanaşımı süresi uzar ve diğer ayrıcalıklar ortadan kalkar.
Sınırlı sorumluluk definin ileri sürülmesi veya fon tesis
edilmesi, kişinin sorumluluğu kabul etmesi anlamına gelmez.
Sorumlu olduÄŸu iddia edilen kiÅŸilerin birisi dahi teminat
mektubu tevdi etmişse, sınırlı sorumluluk kuralı bütün davalılar için hüküm ifade
eder. Banka teminat mektubu, tüm borçlular için ortak bir malvarlığı konusudur,
diğer malvarlıklarına başvurulamaz.
Deniz KirliliÄŸi
Gemilerden kaynaklanan deniz kirliliÄŸi burada ele
alınacaktır. Bu konudaki ilk kaynak, Çevre Kanunu’dur. Bu kanun, denize özgü
bir kanun değildir. Kanunun denize özgü kuralları ele alınacaktır. Ancak ele
alınan kurallar, birkaç istisna dışında tüm çevre hukuku için geçerlidir.
Çevre Kanunu
Bu kanunda sürekli değişiklikler yapılmaktadır. Kanunun
sistematiği oldukça karışıktır.
Kanun çevrenin kirletilmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Kanuna göre çevrenin kirletilmesi ÅŸudur: “Her türlü atık ve
artığın çevreye zarar verecek ÅŸekilde alıcı ortama verilmesi yasaktır.” Atık,
çevreye atılan her türlü madde olarak tanımlanmıştır. Artık terimi ise tanımlanmamıştır.
Alıcı ortam, bu ders için deniz olacaktır. Yani, özetle; “Denize zarar veren atık ve artığın denize bırakılması yasaktır.”
Denize, atık veya artık bırakılmışsa, ilk yaptırım idari
para cezasıdır. Bu idari yaptırımlar kanunda yer almaktadır. Ceza kesilirken,
hesap yöntemi groston başına TL’dir.
Bunun bazı sakıncaları vardır. Öncelikle mahkemelerin bu
konudaki çelişkili içtihatları vardır. Bir gemiye kesilen ceza, etrafta başka
gemi olmadığı için, geminin o maddeyi hiç taşımadığı ispat edildiği halde
onanmıştır. Bu geminin kirlettiği su iki bidonken, kesilen ceza 200.000
USD’dir. Bir baÅŸka petrol tankeri ise oldukça büyük miktar bir suyu kirlettiÄŸi
halde ufak bir gemi olduğu için 40.000 USD cezaya çarptırılmıştır.
İkinci yaptırım masraftır. Çevre hukukunda kirlenmenin
ortaya çıkardığı temizleme masrafı ve tazminat istemleri birbirinden
ayrılmaktadır. Temizlik masrafları, ilke olarak kirleten tarafından ödenir. Bu ödemenin kapsamına, önleme,
sınırlandırma, giderme ve çevreyi iyileştirme girer. Bu masrafları genel olarak
devlet yapar. Bu alacakları devlet, kamu alacağını tahsil usulüne göre tahsil
eder. Kirletenin kurtuluş kanıtı getirmesi olanağı kaldırılmıştır.
Hazine bu alacakların tahsili için özenli davranmamaktadır.
Bu alacakların bazılarının davaları bazen sürmektedir. Aslında dava açılmasına
gerek olmadığı halde, davalar açılmıştır. Bu davalarda da bazı olur olmaz
masraflar istenmektedir.
Kanunda kirleten, 2006 yılına kadar fiilleri sonucu çevre
kirliliğine sebep olan kişiler olarak tanımlanmıştır. Bu fiil yoksa,
eylemsizlikten dolayı kirleten olunamaz yorumu yapılması tehlikesine sebep
olmuÅŸtur. Bu daha sonra“faaliyetleri sırasında ve sonrasında doÄŸrudan veya
dolaylı olarak çevre kirliliÄŸine, ekolojik dengenin bozulmasına sebep olanlar”
olarak deÄŸiÅŸmiÅŸtir.
Doğan hasardan kaynaklanan somut zararlar, zarar görenler
tarafından istenir. Ayrıca devletler, ekolojik dengenin bozulması, herkese ait
malların gördüğü zarar için soyut zarar talebinde bulunmaktadırlar.
Sorumluluktan kurtuluş kanıtı getirilmesi mümkün değildir.
Ancak nedensellik bağını kesen sebeplerin sorumluluğu kaldırıp kaldırmayacağı
tartışmalıdır.
Çevre Kanunu’na göre 2006 yılı öncesi doÄŸan istemler için
zamanaşımı tartışmalıydı. Ancak 2006 sonrasında bir değişiklik yapılarak 5
yıllık zamanaşımı süresi getirilmiştir. Bu süre, zararın ve borçlunun
öğrenilmesinden itibaren başlar. Ayrıca süre, kaza tarihinden değil, kirlenmenin
ortaya çıktığı tarihten itibaren başlar.
Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’ndan doÄŸan talepler
saklıdır.
Gemi alacağı rehin hakkı sağladığı için bazı durumlarda
çevre alacağına göre daha avantajlı olabilir.
Dönemin son dersinde
anlatılan konuya buradan devam ediyorum.
Deniz KirliliÄŸi Kanunu
2005 yılında Deniz Kirliliği Kanunu olarak adı
kısaltılabilecek 5312 sayılı yeni bir kanun çıkartıldı.
Haksız fiil kuralları
Deniz ticareti kuralları
Çevre kanunu kuralları
Deniz kirliliği kanunu kuralları
Bu şekilde genelden özele doğru bir sıralama yapılabilir.
Deniz KirliliÄŸi Kanunu’nda, atık deÄŸil, petrol ve diÄŸer
zararlı maddeler denmiştir. Bunlar arasında amaç açısından bir farklılık
yoktur. Sadece farklı bir terim kullanılmıştır.
Kanun 500 groston ve üzeri gemilere uygulanır. Ancak 23.
Maddede eklenenlerle birlikte, pratikte gemilerden kaynaklanan tüm atıklarda
kanun uygulanacaktır. Bunlar arasındaki fark, pratikte şu olacaktır. 500
grostondan daha büyük gemiler için sorumluluk sigortası zorunluluğu varken, 500
grostondan küçük gemiler için sorumluluk sigortası zorunluluğu yoktur. Ayrıca
kirlenmeye neden olabilecek faaliyet icra eden kıyı tesisleri de kanun
kapsamındadır.
Bu kanun idari para cezasını düzenlemez. Dolayısıyla idari
para cezaları için çevre kanunu kuralları uygulanır. Çevre kanununda öngörülen
diğer iki yaptırım hakkında ise, deniz kirliliği kanunu uygulanır. Deniz
KirliliÄŸi Kanunu’nda gemi terimine yer verilip tanıma yer verilmediÄŸi için,
sondaj platformuna çevre kanunu uygulanacaktır. Dolayısıyla sondaj platformuna
deniz kirliliği kanunu değil, çevre kanunu uygulanacaktır. Öyleyse, idari para
cezaları da, diÄŸer yaptırımlar da Çevre Kanunu’na göre uygulanacaktır.
Bu kanuna göre kirlenmeden geminin sorumlu tarafları müteselsilen sorumludur. Sorumlu
taraftan kastedilenler, gemilerin malikleri, iÅŸletenleri, kaptanlar, idare
edenler, zilyetleri ve bunların garantörleridir. Ancak bu kişilere, tazminat ve
temizlik masrafı konusunda yükümlülük atfedilebilmelidir. Yükümlülük
atfedilebilmek konusundan ne anlaşılacağı kanunda açık değildir. Uygulamada
buna dikkat edilmemektedir. Garantörler sigortacılardır.
Birden çok gemi kazaya karışmışsa, bu kazaya karışan tüm
gemilerin tüm sorumlu tarafları müteselsilen sorumlu olur. Ödeyenin rücu hakkı saklıdır.
Sorumluluk sigortacısına doğrudan başvuru hakkı burada kabul
edilmiÅŸtir. Bugün bu hak Türk Ticaret Kanunu’nda zaten vardır.
Uluslararası alanda gemi maliklerinin sigortası
kooperatifler vasıtasıyla yürütülür. Bunlara, “Protection and indemnity club”
denir. Bu kooperatifler de sorumlu tutulur ve bunlara dava açılabilir.
Çevre Kanunu’na göre tazmin edilebilen tüm kalemler, yani
temizlik masrafları ve tazminat burada da tazmin edilebilir.
Burada sorumluluk tehlike sorumluluğudur. Kurtuluş kanıtı
getirilemez. Nedensellik bağı konusunda burada da hüküm yoktur.
Zararın giderilmesi için şöyle bir usul öngörülmüştür.
Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde bir tespit komisyonu kurulur. Çeşitli
bakanlıklardan temsilciler komisyona katılır. Çeşitli üniversitelerden ve
yabancı uzmanlar çağrılabilir ve zarar tespit edilir. Raporda belirlenmiş
tazminatın ödenmesini, müsteşarlık sağlar. Yani idarenin tazminatın ödenmesini
sağlayacağı öngörülmüştür. Ancak bu hükümler, zarar görenin dava açma hakkını
kaldırmamaktadır. Yani yargı yoluyla tazminat istenebilecektir.
Zararın ve sorumlu tarafın tespit edildiği tarihten
başlayarak 5 yıl, her halde son olaydan başlayarak 10 yılda alacak zamanaşımına
uğrar. Diğer kanunlardaki hükümler saklıdır.
Tankerlerden Kaynaklanan Petrol KirliliÄŸi
Bu konuda iki tane özel uluslararası sözleşme vardır: Petrol
Sorumluluk Sözleşmesi ve Petrol Fon Sözleşmesi.
Bu sözleşmeler uygulama alanı bulduğu konularda tek başına
uygulanır. Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Deniz Kirliliği Kanunu ve Çevre
Kanunu uygulanmaz. Bu sözleşmelerin kendi düzenlediği bir tazminat sistemi
vardır.
Bu iki sözleşme idari para cezası hükmü içermemektedir. Yani
bu sözleşme uygulansa dahi, idari para cezası Çevre Kanunu Hükümlerine göre
uygulanacaktır.
Sözleşmelerde bazı protokollerle değişiklikler yapılmıştır.
Türkiye bu protokollere taraf olma kanununu çıkarmış ama katılma belgelerini
tevdi etmemiştir. Yakın zamanda tevdi edilecektir.
Sözleşmeler lex fori sözleşmelerdir. Doğrudan uygulanır.
Tercüme ile İngilizce asıl metin arasında tutarsızlık olursa
asıl metin esas alınır.
Somut bir uyuşmazlıkta, kirlenmeden doğan zıya ve hasar
tazminatı ve temizlik masraflarına hükmedilir. Çevre Kanunu her türlü zarara ve
masrafa uygulanmaktayken, Deniz KirliliÄŸi Kanunu gemiden kaynaklanan zararlara
uygulanmaktaydı. Bu sözleşmeler, sadece tankerlerden kaynaklanan kirlenmeye
uygulanır. Tanker, petrol taşımak üzere inşa edilmiş olan veya fiilen petrol
taşıyan gemidir.
Tankerden dökülen her atık için sözleşme uygulanmaz.
Tankerden denize, petrol ve türevi dökülürse sözleşme uygulanır.
Tanker dışında bir gemiden dökülen petrolde bu sözleşme
uygulanmaz.
Bu sözleşmenin uygulanması için yabancılık unsuru aranmaz. Ama
coğrafi sınır aranır. Sözleşmenin uygulanabilmesi için kirlenme zararının taraf
olan devletin karasularında veya münhasır ekonomik bölgenin içinde oluşmuş
olması gerekir. Bu tazminat içindir. Bu sınırların dışında oluşan kirliliğin
önlenmesi için ülke masraf yapar, gemi gönderirse, bu masrafları da isteyebilir.
Sorumlu tek kişi sicile kayıtlı maliktir. Sicile kayıtlı
malik, hem tazminattan hem de masraftan dolayı sorumludur. Sicile kayıtlı malik
yoksa, fiili malik sorumlu olur.
Åžu kiÅŸiler ise sorumlu deÄŸildir.
·
Malike yardımcı kişiler, gemi adamları, ifa yardımcıları,
·
Malikin sözleşme yaptığı kişiler, yani kiracı,
zilyet, finansal kiracı, zaman çartereri,
·
Gemiye kurtarma hizmeti verenler,
·
Kirliliği önlemeye çalışanlar.
Bunun istisnası kast ve pervasızca harekettir.
Sicile kayıtlı malik, daha sonra rücu etmesi gerekiyorsa
yukarıda sayılan herkese rücu edebilir.
Nedensellik bağını kesen sebepler konusunda burada açık
hüküm vardır. Buna göre; savaş, mücbir sebep, üçüncü kişinin kastı; seyir
yardımcılarının bakımı, tutumu, işletilmesi hususunda idarenin kusuru halinde
nedensellik bağı kesilir. Kılavuzlar ifa yardımcısı kapsamındadır. Yani
alacaklı, kılavuza karşı dava açamaz. Daha sonra gemi maliki kılavuza rücu
edebilir.
Zarar görenin müterafık kusuru halinde, hakim dilerse
indirime gidebilir.
Başka geminin müşterek kusuru halinde iki farklı düzenleme
vardır. İki tanker çarpışırsa, ikisi müteselsilen sorumlu olur. Bir gemi tanker
değilse, tanker sahibi tüm zarardan sorumlu tutulur. Tanker olmayan geminin
sahibinin kastı varsa, bu nedensellik bağını keser.
Zamanaşımı süresi zararın öğrenilmesi tarihinden itibaren 3
yıldır. Her halde olay tarihinden itibaren6 yıllık süre sonunda hak düşer. 6
yıllık süre, hak düşürücüdür.
Petrol taşıyan tankerler, sorumluluk sigortası yaptırmak
zorundadır. Sorumluluk sigortası olmayan tanker limandan çıkartılmaz. Limandan
çıkmışsa bile, taraf olan devlet, bu gemiyi kendi karasularına sokmaz. Yanaşmış
haldeyken, limanından çıkartmaz. Zarar gören, sigortacıya doğrudan
baÅŸvurabilir.
Ayrıca Londra’da bir tazminat fonu kurulmuÅŸtur. Fona
katkıyı, petrol ithal eden şirketler yapar. Gemi malikinin sorumluluğu bu
sözleşme için de sınırlıdır. Gemi malikinin ve sigortanın toplam sorumluluk
miktarı 89.770.000 SDR ile sınırlıdır. Zarar bundan daha fazla ise, fon devreye
girer ve fon 750.000.000 SDR’a kadar teminat saÄŸlar. Pratikte, her kaza için
1.500.000.000 TL tazminat tahsil edilebilmektedir. Uygulamada ödenmiş toplam
tazminatın %45’i malikten ve sigortacıdan, %55 fondan alınmıştır.
Fon denizcilik şirketlerine rücu etmektedir.
11.12.2012
Pervasızca Hareket
Aslında bir sınırlı
sorumluluk konusu olan pervasızca hareket, bu arada anlatıldı. Konu bütünlüğü
için, kaptan konusuna aşağıdan devam edebilirsiniz.
Taşıyanın sorumluluğunun sınırlı olması kabul edilmiştir.
Ancak her alanda da sorumluluğun sınırlı olması adalete aykırı olduğu için
eleştirilmiştir. Bazı hallerde taşıyanın sorumluluğunun sınırsızlığı kabul
edilmiÅŸtir.
Türkiye’nin de taraf olduÄŸu VarÅŸova Konvansiyonu’na göre zarara
kasten veya pervasızca hareket edilerek sebep olunduğunda, donatan sınırsız
olarak sorumlu olur. Kastın tespitinde lex fori uygulanır. Yani, lex fori’de
sınırlı sorumluluktan yararlanma imkanını kaldıran bir başka kusur derecesi
varsa, bu da uygulanır. Bu uluslararası alanda yeknesaklığın sağlanmasına engel
teÅŸkil etmiÅŸtir. Bu sebeple Türkiye’nin de taraf olduÄŸu Lahey protokolü ile,
pervasızca hareket kavramı getirilmiş ve lex fori prensibine göre tespit
uygulaması kaldırılmıştır.
Sözleşme metnine göre pervasızca hareketin iki unsuru
vardır.
·
İlk unsur pervasızca hareket veya bir şeyi
yerine getirmeden kaçınmadır. Bu davranış her somut olayda değerlendirilir.
Objektif ölçü olarak, makul bir taşıyıcı esas alınır. Yargıtay da bu objektif
ölçüyü uygulamaktadır.
·
İkinci unsur davranışın pervasız olduğuna dair
bilinçtir. Muhtemelden kasıt, %1 deÄŸil, %50’yi aÅŸan ciddi bir zarar
tehlikesidir. Objektif bir ölçü, makul taşıyıcı ölçüsü burada kullanılmaz.
Burada sübjektif ölçü uygulanır ve kişinin bu zararı gerçekten biliyor veya
öngörmüş olması aranır. Bu ağır ihmalden farklıdır. Pervasızca hareket ağır
ihmale göre çok daha yoğun bir ihmal teşkil eder. Failin öngördüğü zarar ile
gerçekten meydana gelen zararın aynı olması ise aranmaz.
Bu konuda ispat yükü, sınırlı sorumluluk taşıma hukukunda
kural olduğu için, iddia edene aittir. Bu husus, tüm düzenlemelerde
“ispatlanırsa” ÅŸeklinde ifade
edilmiştir. Taşıyandan talepte bulunan, eğer taşıyanın sınırlı sorumluluktan
yararlanma olanağını kaybettiğini iddia ediyorsa kastı veya pervasızca hareketi
kanıtlamalıdır.
Taşıyandan talepte bulunan kişi, ispat yükümlülüğünü yerine
getirirken pervasızca hareketin var olduğunu genel olarak ortaya koyar ama
zararı ve zarara ilişkin süreci kesin olarak ispatlayamazsa, olayla daha yakın
bağlantısı olması ve olay kendi organizasyonu içerisinde ortaya çıktığı için,
taşıyan bu süreci aydınlatmak zorundadır. Buna aydınlatma yükümlülüğü denir.
Yargıtay bir kararında, “dava konusu olayda 460 küsür koli
bilgisayar malzemesi taşınmaktadır. Bunların 2/3’ü kaybolmuÅŸtur. Bunların yok
olmasına ilişkin taşıyan açıklama getirmemektedir. Bunların hacmi ve kütlesi
büyüktür ve yok olmaya ilişkin açıklama getirme yükümlülüğü taşıyandadır.
Açıklama yükümlülüğünü yerine getirmeyen taşıyan, sınırlı sorumluluktan
yararlanamayacaktır.” Åžeklinde açıklama
yükümlülüğünü göstermiştir.
Bir başka karara göre, tüm gerekli önlemleri aldığını ama
buna rağmen zarara engel olamadığını ispat eden taşıyan, olayı aydınlatamasa
bile sınırlı sorumluluktan yararlanabilir.
Pervasızca hareket konusunda, emarelerle ispat da yeterli
kabul edilir.
Eşyanın tesliminde uygulanan prosedürün kusurlu uygulanması
pervasızca hareket teşkil etmez. Prosedürün özenli şekilde uygulanması
durumunda güvenliği sağlamaya yetersiz olduğu veya güvenlik sisteminin
planlama/organizasyon yönünden yetersiz olduğu ispatlanmalıdır. Yani prosedür
mükemmel şekilde uygulansaydı dahi güvenliği sağlayamayacak olsaydı, bu bir
pervasızca hareket olurdu. Bu durumda taşıyanın sorumluluğu da sınırsız
olacaktır.
Bagajın taşıma sözleşmesine göre kabinde taşınması gereken
bagaj olduğu veya daha önce kabinde taşınmış olduğu ya da zararın doğduğu
taşımada kokpitte taşınmak üzere görevli tarafından tespit alınmış olduğu
ispatlanırsa pervasızca hareket ispatlanmış olur. Bu ispatlanamazsa, taşıyanın
sorumluluğu sınırlı olur.
Taşıyanın veya onun adamlarının zarara kasten veya
pervasızca hareket etmesi halinde, taşıyanın kendisi sınırlı sorumluluktan
yararlanamayacaktır. Ancak deniz hukukunda bu, bu şekilde uygulanmaz. Donatanın
adamı kasten veya pervasızca hareketle zarara sebep olsa dahi, donatanın böyle
bir hareketi yoksa donatan kendi sorumluluğunu sınırlandırabilecektir. Buna
gerekçe olarak, donatanın kendi adamları üzerindeki hakimiyetinin denizde çok
zayıf olması gösterilmektedir. Donatan, sorumluluğunu sınırlama hakkını sadece
kendi kusuruyla veya pervasızca hareketiyle kaybeder.
Kimin kusurunun donatanın kusuru sayılacağını belirlemek
gerekir.
İlk olarak, organın kusuru tüzel kişinin kusuru olur. Burada
“alter ego” teorisi uygulanır. Tüzel kiÅŸinin yönetim kademesinde olan, tüzel kiÅŸi
organına benzeyen, bağımsız karar alma yetisine sahip kişiler de taşıyanın,
donatanın, tüzel kişinin alter egosu olarak kabul edilir ve bunların kusuru,
pervasızca hareketi donatanın sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkı kalkar.
Denize elveriÅŸli olmayan bir geminin sebep olduÄŸu zararda,
donatanın pervasızca hareketi vardır. Bu yüzden donatan sorumluluğunu
sınırlandıramaz. Class kuruluşlarının verdiği elverişlilik belgeleri bu
davalarda bir delil olarak kullanılabilir. Böyle bir belge alınmış olmasına rağmen,
class kuruluşunu yanıltmak için çaba gösteren donatanın pervasızca hareketinin
olduğu kabul edilmiştir. Bu şirketin teknik departmanı gemilerin bakım ve
onarımından sorumludur. Bu departmanın tam yetkili yöneticisi, donatanın alter
egosu olarak kabul edilmiÅŸ ve bunun bildiÄŸi elveriÅŸsizliÄŸin donatana izafe
edilebileceği mahkeme tarafından kabul edilmiştir.
İşletme tarafından işletmenin genel yönetiminin veya belirli
bir işin tamamının veya bir kısmının denetiminin veya gözetiminin devredildiği
kiÅŸi alter ego olarak nitelendirilebilir.
Ticaret Kanunu bu konuyu yasal düzenlemeye kavuşturmuştur.
1343. Maddeye göre, sınırlı sorumluluğun uygulanmasında pervasızca hareketiyle
donatanın sınırsız sorumluluğuna sebebiyet verecek kişiler;
·
Gerçek kişilerde her bir gerçek kişi,
·
Tüzel kişilerde organlar ve organı oluşturan
kiÅŸiler,
·
Adi şirketlerde şirket ortakları,
·
Donatma iÅŸtirakinde paydaÅŸ donatanlar ve gemi
müdürü,
·
Bu kişileri genel ve özel yetkiye dayanarak
temsil eden kiÅŸilerdir.
Son bentte belirtilen kişiler, yukarıda bahsedilen alter ego
kişiliklerdir. Bir tüzel kişi veya adi şirket ortağı, işi kendisi yapsaydı sınırlı
sorumluluktan yararlanma olanağını kaybedecek idiyse, o işi genel veya özel
yetkiyle devrettiği kişinin yaptığı hareket dolayısıyla da sınırlı
sorumluluktan yararlanma olanağını kaybeder.
Hükmün uygulanması açısından şöyle bir kriter getirilmiştir.
Geminin denize ve yola elverişli olması için nitelikli bir kaptan istihdam
edilmiş olması gerekmektedir. Donatan,
gemi adamı istihdamı işini konuda uzman bir şirkete devretmiştir. Böyle
bir durumda böyle bir şirket, nitelikli olmayan bir kaptanı istihdam etmişse,
bu donatanın kendisine izafe edilebilir. Çünkü o iş bakımından, dışarıdaki
şirket donatanın alter egosudur.
1343. madde, pervasızca hareket ile ilgili tüm
uyuşmazlıklarda kıyasen uygulanabilir.
Anglosakson hukuklarında wilful misconduct şeklinde bir
kusur derecesi vardır. Pervasızca hareket de bu terimden türemiştir, ama
birebir aynı şekilde de değildir.
Kastta sonucu bilme ve isteme vardır. Doğrudan kastta sonuç
doğrudan istenir, dolaylı kastta sonuca razı olunur. İhmalde fail davranışın
sonucunu görür veya görmesi gerekir ve buna rağmen gereken özeni göstermez.
Bilinçli ihmal ise, davranışın sonuçlarının ihtimal dahilinde görülmesi ama
sonucun gerçekleşmeyeceği düşünülüp gereken özenin gösterilmemesidir.
Pervasızca hareketin dolaylı kast olduğuna dair görüşler
vardır. Ancak pervasızca hareket, sonucun dolaylı da olsa istenmesi, razı
olunması söz konusu değildir. Pervasızca hareket ağır ihmal de, bilinçli ağır
ihmal de değildir. Çünkü pervasızca hareket, ağır ihmalden daha ağır bir kusur
derecesidir. Görüldüğü gibi pervasızca hareket bu kusur derecelerinden birisine
uymamaktadır. Ağır ihmalden daha ağırdır, ama kast da teşkil etmez.
Buradan itibaren asıl
konuya geçiyoruz yeniden.
Kaptan
Kaptanın görevleri şunlardır:
·
Geminin denize, yola, yüke elverişli olduğunu
denetlemek ve bunu saÄŸlamak,
·
Gemide bulunması gereken borda evrakının
bulundurulmasını sağlamak,
·
Gemiye yükleme ve boşaltma için kullanılan
araçların uygunluğunu sağlamak,
·
İstif kurallarına uyulmasını sağlamak,
·
Gerekli safranın bulunmasını sağlamak,
·
Gemi jurnalini tutmak, meteorolojik olayları bu
jurnale geçirmek, geminin izlediği rotayı kaydetmek, kılavuzun gemiye girdiği
ve çıktığı saati yazmak vs.
·
Yolculukta bir kaza meydana gelirse deniz raporu
tutulmasını talep etmek gibi görevler…
Kaptanın görevleriyle paralel yetkileri de vardır. Hukuk
için önemli olan, kaptanın kanuni temsil yetkisidir.
Kaptanın donatanı, donatan olmayan taşıyanı ve yükle
ilgilileri temsil yetkisi vardır. Bu yetki bağlama limanında daha dar, bağlama
limanı dışında daha geniştir. Kaptan, liman dışında yolculuğun güvenli şekilde
tamamlanması için gerekli tüm işlemleri donatan adına yapar. Ama işlemi
krediyle yapacaksa, yolculuğun güvenli bir şekilde yapılması için gerekli olan
tüm işlemleri değil, yolculuğun tamamlanması için zorunlu olan işlemleri, bu
işlemle sınırlı olarak yapabilir. Üçüncü kişiler bu şartların yerine
gelmediÄŸini biliyorlarsa veya bilmeleri gerekiyorsa, ancak o takdirde donatan
bununla sorumlu olmaz.
Kaptan taşıyan adına konşimento düzenleyip imzalayabilir.
Kaptan yükün başına bir şey gelmemesi için gerekli her türlü
işlemi yapabilir. Bunun için yükle ilgililerden talimat alması gerekir. Ama
bunu yapamıyorsa, tüm işlemleri yapabilir. Gerekiyorsa yükü satabilir veya yükü
rehnedebilir.
Kaptanın kusur sorumluluğu vardır. Kusuruyla verdiği
zarardan dolayı sorumlu olur. Bunun için objektif bir ölçü vardır. Buna göre,
kaptan, tedbirli bir kaptan gibi hareket etmek zorundadır.
Kaptan kanuni temsil yetkisine sahip olduÄŸu herkese, kusurlu
davranışıyla verdiği tüm zararlardan sorumludur.
Deniz Ticareti Sözleşmeleri
Şirketin yaptığı sözleşmeler para harcadığı ve para
kazandığı sözleşmeler olarak ikiye ayırabiliriz. Para harcadığı sözleşmeler
yatırım sözleşmeleridir. Bu gemi inşası, gemi satın alınması, gemi finansal
kirası, gemi kiralanması olabilir. Kazanç sözleşmeleri ise bu gemilerin
çalıştırılmasıyla gelir elde edilmesine yarayan sözleşmelerdir.
Gemi İnşa Sözleşmesi
Gemi inşa sözleşmesi bir eser sözleşmesi türüdür. Eser
sözleşmesinin genel hükümleri bu sözleşmeye de uygulanacaktır. Eser
sözleşmesinin gemilere özgü özellikleri burada incelenecektir.
Gemi inÅŸa sözleÅŸmesi, Türkiye’de 1980’lerden sonra önem
kazanmaya baÅŸlamıştır. Batı Avrupa’da Çevre Hukuku geliÅŸmeye baÅŸladıkça, bu
işlerin o ülkelerde yapılması zorlaşmıştır. Bu sebeple, oradaki tersaneler
Türkiye’ye gelmiÅŸtir.
Bu alanda kullanılan sözleşmelerin büyük bir kısmı İngilizce
kalıp ve terimlerle hazırlanmaktadır. Matbu, tip sözleşmeler kullanılmaktadır.
İki taraflı bir sözleşmedir. Bir taraf geminin inşasını ve
teslimini, diğer taraf bedelini ödemeyi taahhüt eder.
Gemiyi inÅŸa eden kiÅŸiye Borçlar Kanunu’na göre “yüklenici”,
Türk Ticaret Kanunu’na göre “tersane sahibi” denmektedir. Tersane sahibi kötü
seçilmiş bir terimdir, çünkü yüklenicinin tersanenin maliki olması
gerekmemektedir. Yüklenici bir taşeronluk veya alt yüklenicilik sözleşmesi
yaparak da borcunu görebilir. Bu terim İngilizce metinlerde “contractor” veya
“builder” olarak görülmektedir.
SözleÅŸmenin diÄŸer tarafı “iÅŸsahibidir”. Bu terim İngilizce
metinlerde “purchaser” veya “buyer” olarak görülmektedir. Burada buyer veya
purchaser kelimelerinin kullanılmasının nedeni İngiliz Hukuku’nun inÅŸa
sözleşmesini şeklen farklı olsa da satış sözleşmesinin bir alt türü olarak
görmesidir.
Uygulamada yapının mülkiyetinin kime ait olduğu
tartışmalıydı. Eski Ticaret Kanunu bu konuda çelişkili hükümler içermekteydi. Uluslararası
sözleşmeler de bu konuda birbirinden farklı düzenlemeler içermektedir. Yeni
Ticaret Kanunu’nda kural olarak iÅŸsahibinin yapının maliki olduÄŸu kabul
edilmiştir. Bunun aksi, sözleşmeyle kararlaştırılabilir.
Bu konuda problem teşvik mevzuatı sebebiyle çıkmaktaydı.
Mevzuata göre teşvik mevzuatından yararlanılabilmesi için yüklenicinin yapının
maliki olması aranmaktaydı. Şimdi teşvik mevzuatının da yeni kanuna uydurulması
gerekmektedir.
Gemi inşaatında, tersane birçok alt sözleşme yapar. Bu
sebeple kişiler, işe dışarıdan katılmaktadır. Eğer tersane iflas ederse, yapı
işsahibine aitse bu yan alacaklılar yapıyı haczettiremez. Bu konudaki aleniyet,
yapı sicili ile sağlanır. Eski kanunda yapı siciline tescil için bazı ek
şartlar getirilmişken, yeni kanunda bu şartlar kaldırılmıştır. Dolayısıyla
yapının maliki olan kimse, sırf mülkiyet hakkına aleniyet kazandırmak için
tescil isteyebilir.
Yüklenicinin borcu inşa etmek ve teslim etmektir. Bu
borçların ifa edilmemesi halinde borçlu temerrüdü doğar. İşsahibinin borçları
bedel ödemektir. Eserin teslim alınması bir borç değildir.Bedel ödeme borcunun ifa
edilmemesi halinde borçlu temerrüdü doğar ama teslim almama halinde borçlu
temerrüdü doğmaz. Eser sahibi, teslim almazsa alacaklı temerrüdüne düşer. Bu
durumda, eser sahibi yüklenicinin tüm masraflarını karşılamak zorundadır.
Ayıba karşı tekeffülde geminin özellikleri bölünür. Buna
göre geminin hızı, yakıt tüketimi ve yük taşıma kapasitesi bir kategoride
değerlendirilir. Bunlara aykırılık halinde liquidated damages adı altında ceza
koşulu öngörülür. Sözleşmeler buna göre eksiklikler halinde, her eksik birim
için belli bir miktar para ödeme taahhütleri içerir. Tacirler arasında cezai
koşullarda tenkis istenemez. Sözleşmelerde aynı zamanda belli orandan sonra
sözleşmeden dönme hakkı tanınır.
Ayıba karşı tekeffülün diğer halleri için taraflar
sözleşmelerinde hükümler kararlaştırır. Buna göre Japonların sözleşmesi 12
aylık tekeffül süresi öngörmüş, Avrupalıların sözleşmesi tekeffül süresini
tarafların seçimine bırakmıştır. Ayıbın yaptırımı tamir veya tamir masrafıdır.
Ücret ödeme borcu, geminin teslim anında muaccel olur.
Uygulamada bu usul görülmez. İşin belli kalemlerine göre ücret çizelgesi
kararlaştırılır. Aşamalar tamamlandıkça yeni bir belge imzalanır ve bu
aşamanınbedeli muaccel olur. Genel olarak araya bankalar koyulur ve karşılıklı
garanti mektupları alınır.
Gemi inşaatları uzun sürdüğü için bedelde uyarlama yapılması
gerekebilir. Bunun için “escalation” kayıtları denilen, uyarlama kayıtları
koyulur.
Tersane sahibinin alacakları için kanun bir de kanuni ipotek
tanımıştır. Bu EÅŸya Hukuku’nda inÅŸaatçı ipoteÄŸi olarak bilinen ipotektir.
Buradaki ismi tersaneci ipoteği veya kanuni ipotektir. Bu ipoteğin üçüncü
kişilere karşı ileri sürülebilmesi için tescil edilmesi şarttır. Tescil
tarafların anlaşmasıyla yaptırılabilir. Eğer iş sahibi tescili yaptırmazsa, mahkeme
aracılığıyla yaptırılabilir. Yani burada kanunun verdiği ipotek değil, ipoteğin
tescil edilmesini isteme hakkıdır. Tersaneci ipoteği, bir gemi ipoteğidir. Eşya
Hukuku’nda alt yüklenicilere de tanınmış olan kanuni ipotek, Deniz Ticareti
Hukuku’nda yalnızca yükleniciye tanınmıştır.
Mücbir sebep halinde ifa imkansızlığı hükümleri uygulanır. Mücbir
sebeplerin ne olacağı sözleşmede tahdidi olarak belirlenebilir. Taraflar bunu
belirleme konusunda özgürdür. Sözleşmeye koyulmamış mücbir sebepler, sözleşme
bağlamında mücbir sebep sayılmayacaktır. Yeni çıkan sebeplerin mahkemede
değerlendirileceğine dair kayıt da koyulabilir.
Gemi Satış Sözleşmesi
Bu sözleşmenin tarafları satıcı ve alıcıdır. İngilizce
metinlerde satıcı “seller”, alıcı “buyer” olarak görülür. Burada satıcı
mülkiyet devretmeyi, alıcı bedel ödemeyi borçlanır.
Semen özgürce belirlenir. Ani edimli olduğu için uyarlama
kaydına ihtiyaç yoktur.
Burada kapora(deposit) bedeli verilir. Alıcı sözleşme
bedelinin %10’unu bir banka hesabına yatırır. EÄŸer alıcı sözleÅŸmeden dönerse
para satıcıya aktarılır. Bu bir bağlanma parası, pey akçesi hükmüdür.
Yarar ve hasar zilyetliğin teslimiyle geçer. Gemi teslimden
önce zayi olursa bağlanma parası ve yapılan ödeme alıcıya iade edilir.
Satıcı gemiyi kişisel ve ayni hak iddialarından ari,
yükümlülük ve külfetle bağlı olmadan teslim etmelidir. Böyle bir kayıt koyulmuş
olsa bile, gemi alacaklıları bundan etkilenmez. Gemi alacaklıları, alacaklarını
yeni malike karşı da ileri sürebilecektir. Bu alacakların 1 yıllık hak düşürücü
süresi vardır. Ayrıca, gemi üzerindeki gemi alacağını bilmeyen ve bilmesi
gerekmeyen iyiniyetli alıcıya karşı, 60 gün içinde gemi alacağı ileri
sürülmelidir. Bu sürede ve devir öncesinde gemi alacağı ihbar edilmişse süre
uygulanmaz.Bildirim yapılmamış ve alacak ileri sürülmemişse, iyiniyetli alıcıya
gemi alacağı için başvurulamayacaktır.
Gemi satış sözleşmelerinde ayıba karşı tekeffül genel olarak
kaldırılır. “As is”, “where is” satış yapılır. EÄŸer Türk hukuku uygulanıyorsa,
ayıbın gizlenmesinde ağır kusur veya kast varsa kayıt geçerli olmayacaktır.
Tarafların aynı anda edimlerini ifa ettikleri güne “closing”
günü denir. Bu gün için sözleşmede belgeler kararlaştırılır. Bu belgelerden
birisi bill of sale adıyla bilinen satıştutanağıdır. Bu tutanakta iki tarafın
da imzası aranmaktadır.
Sözleşmede birden fazla teslim yeri belirlenir. Zilyetliğin
nerede geçirileceği, bedelin nerede ödeneceği belirlenir. Kaptan ve gemi
adamları ifa gününde geminin üzerine çıkar ve eski malikin gemi adamlarından
gemiyi teslim alır. Bu konuda bir tutanak düzenlenir. Aynı anda bankada alıcı
ve satıcı belgeleri değiştirir. Bankada para satıcı hesabına serbest bırakılır.
Temerrüt halinde genel olarak Türk Borçlar Kanunu yerine
matbu sözleşmelerin hükümleri uygulanmaktadır.
Alıcı temerrüdü halinde alıcı bağlanma parasını kaybeder.
Satıcı sözleşmeyi feshedip ayrıca fesihten dolayı uğradığı zararın tazminini
isteyebilir. Alıcının temerrüde düşmesi için kural olarak kusur aranmaz. Ama
kusur aranacağı sözleşmeyle getirilebilir.
Satıcının temerrüde düşmesi halinde bağlanma parası iade
edilir. Alıcı temerrütten doğan haklarını kullanır. Satıcının temerrüde düşmesi
için kural olarak kusur aranır.
Mülkiyetin geçişi konusunda uygulanacak hukuk, gemi Türk
bayraklı ise Türk hukukudur. Eğer gemi yabancı bayraklı ise ayni hakların
geçişi sicil devletinin hukukuna tabidir. Dolayısıyla çift imza veya
zilyetliğin devri aranmayabilir. Borç ilişkilerinde hangi hukukun uygulanacağı
sözleşmeyle kararlaştırılabilir.
Gemi Kira Sözleşmesi
Gemi kira sözleÅŸmeleri İngiliz Hukuku’nda “leasing” olarak bilinir. Bu hukuka göre,
kira sözleşmeleri operational leasing ve financial leasing olarak ikiye
ayrılır. Bu ayrım, gemiler için de geçerlidir. Operational leasing, adi kira
sözleşmesidir. Bu sözleşmeyi bareboat charter olarak da nitelendirmiştik.
Bu ayrım bizde yoktu ama finansal kira kanunun kabulü ile
bizim hukukumuza da girmiştir. Artık bizim hukukumuza çıplak gemi kirası ve
finansal kiralama ayrımı vardır.
İki sözleşme türünde de kiracıya zilyetliğin devredilmesi
gerekir. Zilyetlik, gemi adamlarının gemi üzerine çıkıp kontrolü el almasıyla
sağlanır.
Yabancı bayraklı gemi Türkiye Cumhuriyetine tabi kişilerce en
az bir yıl için kendi adına iÅŸletilmek üzere kiralanmışsa, madde 940’taki
şartları sağlamak koşuluyla geçici bayrak çekme hakkına sahip olabilir. Bu
gemiler, şartları sağlıyorsa kabotaj hakkından da yararlanabilir. Ayrıca kamu
ihalelerine sadece Türk bayraklı gemiler katılabilir. Bu gemilerin bayrak
çekmesi hakkı için UlaÅŸtırma ve Denizcilik Bakanlığı’ndan izin alınmasıgerekir.
İzin alınınca, Bakanlıkça tutulan özel bir sicile tescil yapılır. Bu sicil,
gerçek manada bir sicil değildir, sadece listedir. Ayni haklar geminin kayıtlı
olduğu asıl sicile kaydedilir. Ayni haklara asıl sicil aleniyet sağlar. İznin
verilebileceği süre sınırlanmamıştır. Ancak izin şartlarının sürdüğü 2 yılda
bir ispat edilir. Bu bir yenileme iÅŸlemi deÄŸildir.
Çıplak Kira Sözleşmesi
Kira için uygulamada çok yaygın, basılı bir tip sözleşme
vardır. Kanun düzenlenirken de bu sözleşme esas alınmıştır. Kanunda çözüm
bulunamayan hallerde Borçlar Kanunu’nun kira sözleÅŸmesine iliÅŸkin genel
hükümlere bakılır. Uygulamada genel olarak iki kanun hükümlerine de
başvurulması gerekmemektedir.
SözleÅŸmenin tarafları kiraya veren –owners- ve kiracıdır
–bareboat charterers-. Kiracı gemiyi iÅŸletmeye baÅŸladığında donatan sıfatını
kazanır.
Alt kira konusunda genel düzenlemeden farklı bir yola
gidilmiştir. Geminin üzerinde alt kira ilişkisinin kurulması, kiraya verenin
iznine bağlıdır.
Gemi kira sözleşmesinde yazılı şekil kuralı yoktur. Ancak
HMK’nın öngördüğü ispat ÅŸartı göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca geçici
bayrak çekme izninin alınabilmesi için sözleşmenin yazılı yapılmış olması
gerekmektedir.
Kiracı, gemi adamlarının maaşını kendisi verir. Bu
alacaklardan kaynaklanan gemi alacaklarının sağladığı rehinle malik bağlıdır.
Bu husus, iç sözleşme hükümleriyle değiştirilemez.
Kiraya Verenin Borçları
Malik gemiyi çıplak olarak verir. Gemide yakıt, gemi adamı,
kumanya gibi hiçbir şey bulunmaz.
Sözleşmede kararlaştırılan tarihte ve yerde gemi teslim
edilir. Geminin denize elverişli ve amaca uygun şekilde teslim edilmiş olması
gerekir.
Malik geminin ayıplarından doğan masrafları karşılar.
Kiracının Borçları
Kiracı, kararlaştırılması halinde teminat sağlar.
Kiracı gemiyi sözleşme ve mevzuatla çizilen sınırlar
içerisinde kullanabilir. Sözleşmelerde geminin hangi yükü taşıyacağı, hangi rotada
çalışacağı gibi hususlar belirlenebilir. Bunlara uyulmazsa kiracı zarardan
sorumlu olur.
Kiracı, gemiyi denize, yola ve yüke elverişli şekilde
bulundurur.
Kira bedeli peşin olarak ödenir. Bunun aksi sözleşmede
kararlaştırılabilir. Malik ödenmeyen kira bedeli için hapis hakkı kullanabilir.
Hapis hakkı, uygulamada yakıt üzerinde kullanılmaktadır.
Uygulamadaki sözleşme, temerrüt halinde yedi takvim günü
içinde sözleÅŸmeyi fesih hakkı tanımaktadır.SözleÅŸmede ayrıca “lien” terimi
bulunmaktadır. Lien teriminin rehin olarak çevrilmesi yanlıştır. Bu kelime,
ödemezlik defi anlamındadır ve paraya çevirme hakkı vermez.
Kiracı olağan tamiratlara katlanır. Sigortayı yaptırır.
Kira sözleşmesinin bitiminde kararlaştırılan günde ve yerde
gemiyi iade eder.
Finansal Kiralama Sözleşmesi
Bu konuda yeni bir kanun kabul edilmiÅŸtir.
Finansal kirada gemi maliki, finansal kiracıdır. Finansal
kiracı geminin zilyetliğini kiracıya bırakır. Kiracı da bu zilyetlik devri
karşılığında kira bedeli öder. Finansal kira sözleşmesinde kiracı mülkiyeti
ödemek için taksit öder. Finansal kira sözleşmesinin sonunda, kiracı geminin
mülkiyetini kazanır. Yani kira sözleşmesinin sonunda finansal kiracı şirketin
mülkiyeti devir borcu vardır.
Yeni kanuna göre hukuki mülkiyet kiraya verende kalır, ekonomik
mülkiyet ise kiracıya geçer.
Finansal kiranın kiraya veren tarafında olabilecek kişiler,
katılım bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları, finansal kiralama
şirketleridir. Kiracı, finansal kiralamayı kabul eden kişidir.
Finansal kira sözleşmesinde gemiyi işleten donatan sayılır.
Gemiyi kiracı seçer. Kiraya veren gemiyi satın alır. Daha
sonra zilyetliği kiracıya bırakır. Kiracı kira bedeli öder.
Bir diğer yol kiracının kendi gemisini finansal kira için
önermesidir. Bu durumda finansal kiraya veren kiracının gemisini satın alır ama
zilyetlik eski malikte, yeni kiracıda kalır. Daha sonra kiracı taksitlerle
kendi gemisini satın alır.
Sözleşme süresi kanunda sınırlandırılmamıştır.
Sözleşme sonunda kiracının mülkiyeti devralacağı açıkça
kararlaştırılmalıdır. Kanunen mülkiyeti geçirme borcu yoktur.
Finansal kira sözleşmesinin yazılı olarak yapılması
zorunludur. Ayrıca tescil edilir. Tescil, kendilerine mahsus özel sicili olan
taşınırların özel siciline yapılır. Taşınmazların finansal kira sözleşmeleri
tapu siciline tescil edilir.
Petrol kirlenmesi, enkaz kaldırma gibi gemi malikinin
sorumlu tutulduğu hallerde kiraya verenin tek kurtuluş çaresi sigortalardır.
Kiracı eğer sigorta sözleşmesi yapmadıysa veya prim ödemediyse sorumlu olacak
kiraya veren, ayrıca sigorta yaptırır.
Tescil yapıldıktan sonra üçüncü kişilerin eşya üzerinde
kazandığı ayni haklar kiraya verene karşı ileri sürülemez. Ancak Yargıtay gemi
üzerindeki kanuni rehin hakkının da geçerli olmayacağını kabul etmiştir. Bu
sebeple tartışmalar ortaya çıkmıştır. Doktrin bu maddenin sadece sözleşmeden
kaynaklanan ayni hakların tescilden sonra kiraya verene karşı ileri
sürülemeyeceğini söylediğini düşünmüştür. Yargıtay bu kararını daha sonra
bozmuştur ve karar düzeltme aşamasında kanuni ayni hakların bu madde kapsamında
olmadığını belirtmiştir. Gemi alacaklısının rehin hakkı, hapis hakkı, inşaatçı
ipoteği bu kapsamdadır.
Finansal kiralama ÅŸirketleri bu karardan sonra gemilerini
yurtdışında tescil etmek ve bu şekilde Türk hukuku yargı yetkisinden gemilerini
çıkarmak yoluna gitmiştir.
Zaman Çarteri Sözleşmesi
Zaman çarteri sözleşmesinde, tahsis eden donatılmış bir
geminin ticari yönetimini belli bir ücret karşılığında belli bir süre için
tahsis edilene bırakır. Geminin ticari yönetimini bırakmak, geminin tahsis
edilme amacını gerçekleştirmek üzere üçüncü kişilerle sözleşme yapma hakkını
bırakmak anlamına gelir.
Eski kanuna göre zaman çarteri sözleşmesi bir navlun
sözleşmesiydi. Yani kanunda zaman çarteri ayrı bir sözleşme olarak
düzenlenmiştir.
Sözleşmenin tarafları tahsis eden ve tahsis edilendir.
Uygulamada tahsis edilen yerine çarterer terimi kullanılmaktadır. Tahsis eden
kişi donatan olmak zorundadır. Geminin teknik yönden yönetimi halen tahsis
edendedir.
Sözleşme kurulduğunda taraflar arasında bir zaman çarteri
partisi düzenlenir. Taraflar koşulları matbu sözleşmeler üzerinde müzakere
eder. Bu sözleşmelerin uygulanmak istenmeyen maddeleri yazı halen okunacak
şekilde çizilir. Değiştirilen maddeler de açıkça yazılır.
Sözleşmenin konusu, donatılmış bir geminin belirli bir süre
için ve belirli bir ücret karşılığında çarterere ticari yönetiminin
bırakılmasıdır. Geminin yönetimi, teknik yönetim ve ticari yönetim olarak ikiye
ayrılır. Burada ticari yönetim bırakılmaktadır.
Kanun gerekçesinde bu sözleşmenin navlun sözleşmesinin bir
türü olmadığı söylenmektedir ama bu açıklama zaman çarteri sözleşmesinin
niteliğinin ne olduğunu ve diğer sözleşmelerden nasıl ayrılacağını
açıklamamaktadır. Bu sebeplerle zaman çarterinin niteliği bizim hukukumuzda tartışmalıdır.
Gemi adamları, tahsis edenin gemi adamlarıdır. Bu sebeple
tahsis eden kişi zilyettir. Gemi adamlarının maaşını da tahsis eden verir.
Tahsis Edenin Borçları
Tahsis edenin ilk borcu donatılmış geminin ticari yönetimini
belli bir süreyle çarterere bırakmaktır. Ticari yönetimin ne olduğu kanunda
açık değildir. Tahsis olunanın bundan doğan hakkı, geminin yük, yolcu taşıma
veya diğer amaçlarının gerçekleştirilmesi için sözleşmeler akdetme ve bu
sözleşmelerden doğan borçların ifası için yapılacak işleri planlamaktır.
Tahsis edenin ikinci borcu, çartererin ticari yönetim hakkı
kapsamında verdiği talimatları gereği gibi yerine getirmektir. Tahsis eden,
kaptan ve diğer gemi adamlarının bu talimatlara uygun hareket etmesini sağlar.
Kaptanın çartererin talimatlarına uyma borcu kanunda ayrıca düzenlenmiştir.
Tahsis edenin gemiyi teknik yönden yönetme borcu vardır.
Teknik yönetim, geminin iyi halde muhafaza edilmesini ve amaca elverişli
şekilde bulundurulmasını kapsar. Geminin periyodik denetimi, iyi halde muhafazası,
güvenli yönetim sistemi oluşturma, gerekli belgeleri alma ve gemide bulundurma
gereklidir.
Tahsis eden, belirlenen gemiyi kararlaştırılan tarihte ve
yerde hazır bulundurmakla yükümlüdür. Burada bir teslim olmayacaktır. Gemi,
belirtilen tarihte ve yerde, talimatları yerine getirmeye hazır bulunacaktır.
Tahsis eden sözleşme süresince gemiyi denize ve yola
elverişli ve sözleşmede belirtilen amaca uygun bir halde bulundurmakla
yükümlüdür. Denize, yola ve yüke elverişli olmak göreceli kavramlardır ve bir
geminin bir denize elverişli olması her denize elverişli olduğu anlamına
gelmez. Bu sebeple gemi, her yola ve her yüke ayrıca elverişli hale
getirilmelidir.
Tahsis eden, çartererden olan alacakları için çartererin
malları ve kıymetli evrakı üzerinde hapis hakkına sahiptir. Ayrıca çarterere
ödenecek olan navlun üzerinde alacak rehnine sahiptir.
Çartererin Borçları
Tahsis edilenin temel borcu ücret ödemektir. Geminin tahsisi
için ücret kararlaştırılmamışsa bir zaman çarteri sözleşmesinden söz edilemez.
Tahsis ücreti gün üzerinden veya taşıma kapasitesi üzerinden belirlenir. Sözleşmede
düzenlenmemiş ise, fiili tahsis tarihinden itibaren aylık ve peşin olarak ücret
ödenir. Bu ayın, takvim ayı mı yoksa sözleşme süresi ayı mı olduğu belli
deÄŸildir.
Zaman çarteri sözleşmesi boyunca geminin kullanılamadığı,
tahsis amacına uygun olarak kullanılamadığı durumlar olabilir. Örneğin, geminin
muayenesinin yapılması gerekmiş, gemi haczedilmiş, temizlik yapılması gerekmiş
olabilir. Sözleşmelerde bu haller belirlenir ve bu hallerin ne kadar sürmesi
halinde ücret ödenmeyeceği kararlaştırılır. Kanuna göre 24 saati aşan ve
geminin ticari yönden kullanılamaz halde olduğu hallerde tahsis ücreti ödenmez.
Bunun aksi kararlaştırılabilir.
Geminin ticari işletmesinden doğan tüm masrafları çarterer
karşılar. Özellikle yakıt gideri karşılanır. Daha sonra liman ücretleri,
yükleme ve boşaltma ücretleri, temizleme ücretleri, kılavuz ücretleri, boğaz
geçiş ücretleri, çekme ücretleri tahsis olunanın talimatlar sebebiyle yapılan,
geminin ticari işletmesinden doğan masraflardır. Çartererin talimatıyla
kirlenen ambarın bir sonraki yük için temizlenmesi masrafı da çarterere aittir.
Gemi adamlarının maaşları, kumanyaları çartererin
talimatından doğan masraflar değildir ve bu sebeple ticari işletmeden
kaynaklanan masraflar sayılamaz.
Çarterer, geminin ticari yönetimi yüzünden tahsis edenin
uğradığı zararı giderir. Örneğin bir limanın geminin seyredebileceği derinlikte
olmadığını bilerek bu talimatı veren kişi, geminin dibe sürtmesinden dolayı
sorumlu olacaktır. Somut olayda müterafık kusur da olabilir.
Sözleşme süresinin sonunda, sözleşmede belirtilen yer ve
zamanda gemi iade edilir. Burada gerçek anlamda bir teslim, iade yoktur. Burada
sadece ticari yönetim bırakılacaktır. Yani tahsis eden, artık çartererin
talimatlarıyla bağlı olmayacaktır. Kasıtlı veya kasıtsız olarak bir gecikme
oluşursa, gecikilen zaman için ödenecek tahsis ücreti iki katına çıkar.
Navlun Sözleşmesi
Sözleşenlerden bir tarafı deniz yoluyla eşya taşımayı, diğer
taraf da navlun ödemeyi taahhüt eder. Mahiyetine aykırı düşmedikçe navlun
hükümleri iç su taşımalarına da uygulanır.
Navlun sözleşmesi, çarter sözleşmesi ve kırkambar sözleşmesi
olarak ikiye ayrılır.
Unsurları
Yolculuk çarteri sözleşmesi birden fazla yolculuğu
içerebilir.
Kırkambar sözleşmesinde ayırt edilmiş parça eşya taşınır.
Eşyanın ferden belirlenmiş olması gerekli değildir. Burada önemli olan geminin
belirli bir bölümünün tahsis edilmiş olmamasıdır. Yolculuk çarterinde ise
tahsis vardır.
İnsan taşıması navlun sözleşmesinin konusu olamaz. Eşya
taşınması gerekir. Eşyanın ticari değerinin olup olmaması önemli değildir.
Taşıma deniz yolu ile bir limandan bir diğer limana ve
gemiyle yapılmalıdır. Geminin niteliği ve ne gemisi olduğu önemli değildir.
Navlun sözleşmesini yolcuyla birlikte bagaj taşımalarından
ayıran unsur, taşınan eşyanın taşıyanın zilyetliğine girmesidir.
Taşıma ücret karşılığında yapılıyor olmalıdır. Ücretsiz
olarak hatır için yapılan taşımalar navlun sözleşmesi olarak nitelendirilemez.
Sözleşmenin Tarafları ve İlgilileri
Sözleşmenin tarafları taşıyan ve taşıtandır.
Taşıyan deniz yolu ile yük taşımayı taahhüt eden kimsedir.
Deniz yoluyla eşya taşımacılığı alanında uluslararası
sözleşmeler vardır. 1924 tarihli konşimentoya ilişkin Lahey Kuralları vardır.
Bu sözleşme zaman içinde güncelliğini yitirmiş ve 1968 tarihli Visby Kuralları
ile değiştirilmiştir. En son 1978 tarihinde Hamburg Kuralları ile
güncellenmiştir. Bu sözleşmelerin tamamı deniz taşımacılığında istikrarı sağlamak
istemiştir. Hamburg Kuralları, Lahey Kurallarının gördüğü kabulü görmemiştir
ama yürürlüktedir.
Navlun sözleÅŸmesine iliÅŸkin Türk Ticaret Kanunu’na alınmış
kurallar Lahey, Visby ve Hamburg kurallarının bir karmasıdır. Fiili taşıyana
ilişkin hükümler Hamburg Kurallarından alınmıştır. Hamburg kurallarında
taşıyana akdi taşıyan denir. Bu bizim kanunumuza “taşıyan” olarak alınmıştır.
Taşıyanın, taşıtan ile akdettiği navlun sözleşmesi ile
üstlendiği taşımanın icrasını kısmen veya tamamen bir başkasına bırakması
halinde, taşıyanın navlun sözleşmesi akdettiği kimse fiili taşıyandır. Akdi
taşıyan ile fiili taşıyan arasında bir navlun sözleşmesi vardır. Akdi taşıyan,
bu sözleşmede taşıtandır.
Yükleten, navlun sözleşmesine dayanarak taşınacak malı
gemiye getiren yahut taşıyana teslim eden kimsedir. Yükleten taşıtan
olabileceği gibi, üçüncü bir kişi de olabilir. Üçüncü şahıs yükletenin bazı
hakları vardır. Üçüncü şahıs yükleten konişmento düzenlenmesini talep edebilir.
Yükleten mal üzerinde bu şekilde teminat oluşturur.
Gönderilen, navlun sözleşmesi veya konişmento uyarınca yükün
kendisine teslimini talep etme ve yükü teslim alma yetkisine sahip olan
şahıstır. Konişmento navlun sözleşmesinin içeriğini, yükün miktarını, nerede
teslim alındığını ve nerede teslim edileceğini gösteren belgedir. Konişmento
burada üçüncü şahıs lehine bir sözleşmedir. Gönderilene herhangi bir borç
yüklenemez ama yükün teslimi konusundaki talep hakkı bir koşula bağlanabilir.
Örneğin, navlunun ödenmesi şartıyla yükün teslimini talep etme hakkı tanınabilir.
Navlun Sözleşmesinin Türleri
Yolculuk çarteri sözleşmesi geminin tamamının veya bir
kısmının taşıtana tahsis edilerek eşya taşımasının üstlenildiği sözleşmedir.
Geminin tamamı tahsis edilmişse tam yolculuk çarteri sözleşmesi, bir kısmı
tahsis edilmiş ise kısmi yolculuk çarteri sözleşmesi vardır.
Ayırt edilmiş eşyanın taşınmasının taahhüt edildiği sözleşme
kırkambar sözleşmesidir. Ayırt edilmiş ifadesi ile kast edilen, eşyanın sadece
ferden tayin edilmesi değildir. Burada bir yer tahsisi söz konusu olmaksızın
taşınmasıdır.
Alt Navlun Sözleşmesi
Donatan olmayan bir kimsenin deniz yoluyla yük taşımayı
taahhüt etmesi halinde alt taşıma sözleşmesi söz konusu olur.
Alt navlun sözleşmesi deniz ticareti alanında sözleşmeler
zinciri olarak görülür. Asıl ve alt navlun sözleşmesi kısmen veya tamamen aynı
taşımayı konu alır.
Yükü fiilen taşıyan kişi asıl taşıyandır. Asıl taşıyana göre
sözleşme zincirinde asıl taşıyan haricinde taşıma taahhüdünde bulunan herkes alt
taşıyandır.
Sözleşmeler zincirinde tarafların arada yaptıkları
sözleşmeler birbirinden farklı olabilir. Bu durumda herkes kendi sözleşmesiyle
bağlı olur.
Navlun Sözleşmesinin Kurulması
Aslında bir şekil şartı öngörülmemiş olsa da senetle ispat
kuralı gereği yazılı olarak yapılması zorunludur. İradeler uyuştuğu anda
sözleşme kurulur. Bundan sonra sözleşmenin belgelenmesi gerekir.
Taraflar birbirlerine bağlantı teyitleri gönderirler.
Taraflar anlaştıkların sözleşme son şeklini alır ve karşı tarafa teyit için
metin gönderilir. Karşı taraf gönderilen metni kabul ettiğini bildirir ve
sözleşme kurulur. Bu tür bağlantı teyitlerinde sözleşmenin tüm hükümleri yer
almaz. Teyit metninin son satırında uygulanacak matbu tip sözleşmenin kısa adı
yer alır ve sözleşmenin bu metne göre akdedildiği belirtilir. (GENCON)
Taraflardan her biri bir yolculuk çarter partisi
düzenlenmesini talep hakkına sahiptir. Yolculuk çarter partisi sözleşme
şartlarını içermelidir.
Uygulanacak Kural
Yabancılık unsuru bulunmayan sözleşmelerde Türk Ticaret
Kanunu’nun hükümleri uygulanır.
Yabancılık unsuru varsa yabancılık unsuru taşıyan özel hukuk
işlem ve ilişkilerine uygulanacak MÖHUK hükmüne bakılır. Bu hükme göre
milletlerarası sözleşme hükümleri saklıdır. Öyleyse ilk olarak milletlerarası
sözleşme hükmü varsa o uygulanır.
Deniz yoluyla eşya taşıma sözleşmelerinde Türkiye sadece
Lahey Kuralları’na taraf olduÄŸu için bu hükümler uygulanır. Lahey İmza Protokolü’nde sözleÅŸme hükümlerini
iç hukuka değiştirerek alma imkanı tanınmıştır. Almanya bu kuralları Lahey
Kuralları’nı deÄŸiÅŸtirerek iç hukukuna almıştır. Türkiye de hükümleri
Almanya’nın iç hukuklarına aldığı ÅŸekilde iktibas etmiÅŸtir.
Bu milletlerarası sözleşmenin uygulama alanı, hem bu
sözleşme anlamında navlun sözleşmesinin ne olduğu ve uygulama alanındaki hüküm
kapsamında belirlenir. Sözleşme, sözleşme hükmüne göre bir akit devlet
bölgesinde düzenlenen her konşimentoya uygulanır. Konişmento düzenlenmemiş olsa
da, Lahey Kuralları konişmento düzenlenmesi talep edilebilecek taşımalara da
uygulanır.
Yabancı unsurlu sözleşme hükümlerinden şüpheye yer
vermeyecek şekilde bir hukuk seçimi anlaşılıyorsa bu hukuk uygulanır.
Genellikle varma limanındaki veya yükleme limanındaki Lahey Kuralları’nın
uygulanış şekli uygulanacağı öngörülür. Böyle bir hukuk seçimi yoksa
sözleşmenin kurulduğu andaki esas işyerinin bulunduğu ülke, aynı zamanda yüklemenin
veya boşaltmanın yapıldığı veya gönderenin esas işyerinin bulunduğu ülke ise bu
ülkenin hukuku uygulanır. Zaman çarteri sözleşmelerinde de bu hüküm uygulanır.
Bütün bu hükümlere rağmen somut olayda daha sıkı ilişkili bir ülke bulunursa bu
ülkenin hukuku uygulanır.
Sözleşmenin İfası
Taşımanın sözleşmede kararlaştırılan gemi ile ifa edilmesi
gerekir. Gemi yolculuk çarteri sözleşmelerinde ismen tayin edilir. Kırkambar
sözleşmelerinde ise geminin isminin tayin edilmesi zorunlu değildir. Geminin
isminin tayin edilmesi, kırkambar sözleşmesinin niteliğini değiştirmez. Zira
geminin bir kısmı veya tamamı tahsis edilmemiştir.
Taşıyan, taşıtanın iznini almadan yükü kararlaştırılandan
başka gemiye yükleyemez. Yüklerse bundan doğacak zarardan sorumlu olur. Taşıyan,
yük kararlaştırılan gemiye yüklenseydi de aynı zararın oluşacağını ispat ederek
sorumluluktan kurtulabilir. Bu hükmün aksi sözleşmede kararlaştırılabilir.
Taşıyanın sorumlu olmayacağına dair bir anlaşma ise yapılamaz.
Bekleme Süreleri
Süreye ilişkin tüm kurallar yedek hukuk kuralı
niteliğindedir ve hepsinin aksi sözleşmede kararlaştırılabilir.
Gemi boşaltma limanına varıp yükü teslim etmeye hazır
olduğunda, taşıyan karşı tarafa bir ihbarda bulunur. Bu hazırlık ihbarı olarak
bilinir. Hazırlık ihbarı, alacaklı temerrüdünden önce yapılan ifa teklifi
niteliğindedir. Bu ihbar da arkasından alacaklı temerrüdü sonuçlarını doğurur.
Bu teklif uygulamada “notice of readiness” olarak bilinir ve NOR ÅŸeklinde
kısaltılır.
Taşıyan yük elinden alınmazsa yükü tevdi edebilir. Ticari
satışlarda satış hakkı da vardır. Uygulamada hazırlık ihbarının üzerine bir
süre başlatılır. Bu süre boşaltma veya yükleme süresidir. Uygulamada starya
olarak bilinir. Süre sözleşmede özgürce belirlenir. Sözleşmede süre
kararlaştırılmamışsa somut limanın özelliklerine göre teamül uygulanır.
Uygulamada sözleşmelerde bu husus hiçbir zaman açık bırakılmaz. Bu süre için
ücret ödenmez. Bu süre navlun bedeline dahildir. Taşıyan taşıma ücretini
belirlerken karşı tarafa sunacağı starya süresini de dikkate alır.
Taraflar starya süresinin sonu için herhangi bir hüküm
kararlaştırılmamışsa alacaklı temerrüdü hükümleri uygulanır. Taraflar starya
süresinin sonuna bir süre daha kararlaştırılabilir. Bu süre için ödeme yapılır.
Temerrüdün ağır sonucu mümkün olduğunca ertelenmektedir. Bu süre de sürastarya
süresi olarak bilinir. Yapılan ödemeye de sürastarya parası denir. Sürastarya
parası uygulamada demoraj olarak bilinir. Demoraj aslında alacaklı temerrüdünde
borçlunun yaptığı masrafları istemesinden ibarettir. Sözleşmede demoraj
kararlaştırılmamışsa bu masraflar istenir.
Taraflar sözleşmede, liman işinin daha hızlı yürütülmesi
için hızlandırma primi kararlaştırabilirler. Hızlandırma primi bir navlun
iadesi niteliğindedir. Ancak rekabet kurallarının ihlal edilmemesi
gerekmektedir.
Kırkambar sözleşmesinde bu hükümler uygulanmaz. Kaptan veya
acente ifa teklifinde bulunduktan sonra, gecikmeksizin yük teslim edilir. Aksi
halde derhal alacaklı temerrüdü hükümleri uygulanır.
KoniÅŸmento
Türkiye’de dış ticaretin büyük çoÄŸunluÄŸu koniÅŸmento
senetleri ile yürütülür. KoniÅŸmento İngilizce “bill of lading” olarak bilinir.
B/L olarak kısaltılır.
Konişmentolar hakkındaki kanunlar ihtilafı kuralları ile
ilgili olarak bir uluslararası sözleşme vardır. Sözleşmenin kısaltması
KTMS’dir. SözleÅŸmenin protokolleri henüz Türkiye tarafından kabul edilmemiÅŸtir
ama zaten kanunda bu değişiklikler tanınmıştır. Milletlerarası sözleşmenin açık
bıraktığı hallerde MÖHUK uygulanır. MÖHUK’a göre ÅŸekil düzenleme yeri hukukuna
tabidir. MÖHUK’a göre hükümler varma yeri hukukuna göre deÄŸerlendirilir.
İhracat taşımasında şekil Türk hukukuna tabi olur. Hükümler
varma yeri hukukuna tabi olacaktır. İthalat taşımasında şekil çıkış yerine,
hükümler Türk hukukuna tabi olacaktır. İç taşımalarda da konişmento düzenlenir.
Konişmento bir emtia senedidir. Emtia senetleri kıymetli
evraktır. Konişmento hakkında hüküm bulunmayan hallerde poliçe hükümleri
uygulanır. Konişmentonun ziyaı veya iptali halinde poliçe hükümleri uygulanır.
Bunun haricinde konişmentoda özel düzenleme yapılmamış yer yoktur. Müracaata ilişkin hükümler uygulanmaz.
Konişmento yük gemiye teslim işi tamamlandığında düzenlenir.
Gemiye teslim, zilyetliğin taşıyana geçmesidir.
Yükü gemiye getirip teslim eden kişi yükleten olarak
bilinir. Yükleten zilyetliği karada, yani yükleme öncesinde teslim etmişse o
zaman da konişmento düzenlenmesi istenebilir. Yani zilyetlik taşıyana
geçtiğinde konişmento düzenlenmelidir.
Konişmento karada düzenlenmişse tesellüm konişmentosu,
yükleme yapıldıktan sonra düzenlenmişse yükleme konişmentosu olarak
adlandırılır. Uygulamada, yük gemiye yüklenince koniÅŸmentonun üzerine “shipped”
kaÅŸesi vurulur.
Taşıyan yükü aldığında konişmento düzenlemek zorunda
değildir. Ancak yükleten kağıdı talep ederse taşıyanın seçim yetkisi yoktur.
Talep gelmezse kağıdı düzenlemek zorundadır. Talep üzerine düzenlenmezse borçlu
temerrüdünün sonuçları doğar. Kağıt yükletenin istediği sayıda düzenlenir.
Konişmentoyu isteme hakkı yükletenindir. Taşıtan kendisi de yükleten olmadıkça konişmentonun
kendisine verilmesini isteyemez.
Konişmentolar genellikle emre düzenlenir. Emre düzenlendiği
için de ciro yoluyla tedavüle çıkar.
Hazırlık bildiriminin kime yapılacağı da konişmentoda yer
alır.
Kaptan ve acente konişmentoyu taşıyan adına düzenleyebilir.
Kaptanın mührü ve imzası varsa ama taşıyanın adı gösterilmemişse, bu
konişmentonun borçlusu donatan kabul edilir.
Konişmentonun lehtarı gönderilendir. Gönderilen konişmentoyu
getirip yükü alır. Kağıtta gönderilen ismen belirlenmemişse konişmento emredir.
Konişmento ciro ve teslim ile tedavül eder.
Konişmento makbuz niteliğindedir. Konişmentonun borçlusu,
konişmentoyu elinde tutana karşı yükü konişmentoda yazılı şekilde aldığını ve
elinde tuttuÄŸunu belirtmektedir. Eski kanunda bu makbuzun aksi ispat
edilebilmekteydi. Yeni kanuna göre kağıt tedavüle çıktığı andan itibaren kesin
niteliktedir ve aksi ispat edilemez.
Konişmento bir borç senedidir. Boşaltma limanında, meşru
hamile, konişmentonun iadesi karşılığında yükü teslim etme taahhüdü içerir.
Konişmento bir emtia senedi olduğu için, kağıdın cirosu ve
teslimi ile gemideki eşyanın zilyetliğini ve mülkiyetini devretme, rehin tesis
etme imkanı verir. Rehin tesisi için konişmentoya rehin cirosu yapılır.
Kanuna göre konişmento navlun sözleşmesi yapıldığını ispat
eder. Bu düzenleme yanlıştır. Konişmento düzenlenmesiyle navlun sözleşmesi
değiştirilmez. Taşıyan ile taşıtan arasındaki ilişki navlun sözleşmesi
hükümlerine bağlıdır. Taşıyan ile gönderilen arasında kural olarak konişmento
esas alınır. Bu açıdan da bir sözleşme ispatı işlevi taşımaz.
Konişmento navlun sözleşmesine atıf yapmış olabilir. Bu
durumda konişmento devredilirken navlun sözleşmesinin bir nüshasının da yeni
hamile ibraz edilmesi gerekir. Bu takdirde navlun sözleşmesinde yer alan
hükümler, nitelikleri elverdiği ölçüde konişmento hamiline karşı da ileri
sürülebilir. Aksi takdirde navlun sözleşmesi bu kişilere karşı ileri
sürülemeyecektir.
Birden fazla konişmento sureti düzenlenmişse, ilk gelen
hamil yükü alır. Taşıyan kendisine ibraz edilen ilk kağıt sahibine teslim ile
borcundan kurtulur. Aynı anda birden çok hamil başvurup teslim istemişse
taşıyan yükü ambara tevdi eder. Alacaklının kimliğinin belirsiz olması da bir
alacaklı temerrüdü halidir. Bu durumda kimseye teslimat yapılmaz. Eğer kağıtlar
farklı cirolarla yola çıkmışsa, yani birisinin elinde rehin cirolu konişmento,
birisinin elinde teslim cirolu konişmento varsa mülkiyet hakkı üstün tutulur.
Denizaşırı Satış
Denizaşırı satış INCOTERMS’e tabidir. INCOTERMS genel iÅŸlem
koşulu niteliğindedir. Bu sebeple kanunda özel hüküm tesis edilmemiştir.
Satıcının satış sözleşmesi uyarınca alıcıya karşı eşyayı
deniz yoluyla göndermek için navlun sözleşmesi yapmayı borçlandığı sözleşmeler
CIF tipi sözleşmelerdir. Burada alıcının borcu, eşya bedelinden, satıcı
tarafından ödenen sigorta ücretinden ve navlundan ibaret bedeli ödemektir.
Alıcının navlun sözleşmesini yaptığı sözleşmeler FOB tipi
sözleşmelerdir. Yükleten sıfatı yine satıcıya ait olacaktır.
Taşıyanın Sorumluluğu
Türk Borçlar Kanunu’ndaki gibi taşıyanın borcunu ifa
etmemekten sorumlu olduğu ve kurtuluş kanıtı getirme imkanı olan sistem
uluslararası konvansiyonlarda kabul edilmemiştir. Uluslararası düzlemde,
sorumluluktan kurtuluş nedenleri gösterilmiştir. Bu Lahey-Visby kuralları
yöntemidir. Hamburg kuralları ise eşyanın zıyaa ve hasara uğraması ya da geç
teslim edilmesinden dolayı sorumluluğu düzenlemiştir.
Lahey kuralları taşıyanın bir konişmento ile tespit edilmiş
olan navlun sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinin hüküm altına alındığını ve
bu yükümlülüklerinin ihlalinden dolayı eşyanın zıyaa uğramasını düzenlemiştir.
Sorumsuzluk halleri sayılmış ve geç teslimden bahsedilmemiştir.
Hamburg kurallarında eşyanın zıyaa veya hasara uğraması veya
geç teslim edilmesi düzenlenmiştir. Hamburg kuralları konişmento düzenlenmiş
olmasa da yolculuk çarteri hariç tüm navlun sözleşmelerine uygulanır.
Sorumsuzluk sebepleri öngörülmemiş, sadece taşıyanın kendisinin ve adamlarının
kusursuzluğunu ispatlaması imkanı getirilmiştir. Yangın, canlı hayvan taşıması
gibi tedbirler hakkında özel düzenleme getirilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu’nun taşıyanın sorumluluÄŸuna iliÅŸkin
düzenlemelerinin kaynağı Lahey Kuralları, protokolleri, Visby Kuralları ve
Hamburg Kurallarıdır.
Kırkambar taşıması söz konusu olduğunda taşıyanın
sorumluluğu için ek bir koşul aranmadan emredici hükümlere tabi olur. Yolculuk
çarteri söz konusu olduğunda taşıyanın sorumluluğunun emredici hükümlere tabi
olması için konişmento düzenlenmiş olması ve bu konişmentonun üçüncü bir
kişinin eline geçmesi aranır.
Başlangıçtaki elverişsizlikten sorumluluk; zıya, hasar, geç
teslimden doÄŸan sorumluluk, mutlak ve nispi sorumsuzluk sebeplerinden
yararlanmaya ilişkin düzenlemeler emredici niteliktedir. Canlı hayvan
taşımalarında, eşyanın güvertede taşınacağı kararlaştırılmış ve bu husus
konişmentoya yazılmışsa bu zararlarda, yükün taşıyanın hakimiyetinde olduğu ama
karada olduğu anda gelen zararlarda, müşterek avaryaya ilişkin anlaşmalarda ve
olağan ticari taşımaya niteliğinde olmayan taşımalarda sorumsuzluk
kararlaştırılabilir.
İki tür sorumluluk vardır.
Başlangıçtaki Elverişsizlikten Doğan Zararlardan Sorumluluk
Taşıyanın başlangıçtaki elverişsizlikten sorumluluğu navlun
sözleşmesinin genel hükümlerinde düzenlenmiştir. Taşıyan her türlü navlun
sözleşmesinde gemiyi, denize, yola, yüke, hazır halde bulundurmalıdır. Taşıyan,
tedbirli bir taşıyanın göstereceği özeni gösterseydi tespit edilebilecek olan
bir elverişsizliğin tespit edilememesinden doğan zararlardan dolayı sorumludur.
Geminin elverişsiz sayılmasını gerektiren eksikliğin veya noksanlığın hangi
sebeple ortaya çıktığı önemli değildir. Taşıyanın ve adamlarının sebebin ortaya
çıkmasında hiçbir kusuru olmasa da, yüklemenin başlangıcından yolculuğun
başlangıcına kadar olan sürede tespit edilebilecek bir elverişsizliğin tespit
edilememiş olması yeterlidir. Yani bu sorumluluğun ortaya çıkabileceği süre,
yüklemenin başlangıcından yolculuğun başlangıcı arasındaki süredir. Bazı
eksikliklerin ayrılma manevrası sırasında giderilmesi mümkündür.
Bir geminin denize, yola ve yüke elverişli olup olmadığı,
her bir eşya için ayrı ayrı tespit edilir. Genel olarak geçerli bir kural
yoktur.
Buradaki zarar geminin zıya, hasara uğraması veya geç teslim
edilmesinden dolayı doğan zarar değildir. Buradaki zarar başlangıçtaki
elverişsizlikten doğan zarardır.
İspat yükü zarar görenin üzerindedir. Geminin elverişsiz
sayılmasını gerektiren bir eksikliğin mevcudiyetini, zarara uğradığını, zarar
ile elverişsizlik arasında illiyet bağı bulunduğunu ispat etmek zorundadır.
Taşıyan gemiyi sefere elverişli halde bulundurmak için tedbirli bir taşıyanının
göstermekle yükümlü olduğu özeni göstermesine rağmen gemiyi elverişsiz hale
getiren eksikliğin keşfedilemediğini ya da elverişsizliğin yolculuk başladıktan
sonra meydana geldiÄŸini ispat ettiÄŸi takdirde sorumluluktan kurtulur.
Geminin denize, yola ve yüke elverişli olduğuna ilişkin
belgeler karine teşkil eder. Zarar gören bu karinenin aksini ispat eder.
Burada bir ağırlaştırılmış kusur sorumluluğu vardır.
Eşyanın Zıyaa, Hasar veya Geç Tesliminden Sorumluluk
Taşıyan navlun sözleşmesinin ifasında, özellikle eşyanın
yükletilmesi, istifi, elden geçirilmesi, taşınması, korunması, gözetimi ve
boşaltılmasında tedbirli bir taşıyandan beklenen dikkat ve özeni göstermekle
yükümlüdür. Bu yüke özen borcunun ihlalidir.
Eşyayı navlun sözleşmesinde belirlenen limanda belirlenmiş
sürede, süre belirlenmemişse tedbirli bir taşıyandan eşyanın tesliminin makul
olarak istenebileceği sürede teslim etme yükümlülüğü vardır. Bunun ihlali de
teslim süresinin aşılmasıdır.
Taşıyanın sorumlu olup olmadığı tespit edilirken gerçekten
bir zıyaa, hasar veya geç teslimin olup olmadığının tespit edilmesi gerekir.
Zıya, taşıyanın taşımak üzere aldığı eşyayı kısmen veya tamamen teslim etme
imkanından yoksun olmasıdır. Zıya her zaman malın fiziken yok olmasını ifade
etmez. Zıya kavramı malın ekonomik olarak değerini tamamen kaybetmesini de
içerir. Hasar eşyanın değerinin azalmasına sebep olan her türlü maddi
kötüleşmedir. Maddi kötüleşme ambalaj bakımından dahi olabilir. Geç teslim
eşyanın süresinde teslim edilmemesidir. Navlun sözleşmesinde belirlenen sürede
boşaltma limanında teslim edilmesi gerekir. Süre kararlaştırılmamışsa tedbirli
bir taşıyandan taşımayı gerçekleştirmesi makul olarak beklenebilecek bir süre
dikkate alınır. Teslim edilmesi gereken süre 60 gün aşılmışsa, eşya zayi olmuş
sayılabilir ve zıya nedeniyle taşıyanın sorumluluğuna gidilebilir.
Zıya, hasar veya geç teslime sebebiyet veren olgunun eşyanın
taşıyanın hakimiyetinde bulunduğu sırada gerçekleşmiş olması gerekir. Yani,
ıslanma taşıyanın hakimiyetinde gerçekleşmişse, çürümenin teslimden sonra
gerçekleşmiş olması nedeniyle taşıyan sorumluluktan kurtulamaz. Bu sürenin
tespitinde taşımak üzere teslim alma ve taşıdıktan sonra gönderilene teslim
anları arası dikkate alınır. Yükleten veya onun hesabına hareket eden kişiden
teslim alınır. Bazı durumlarda liman işletme idaresinden teslim alınması
gerekebilir. Bu durumlarda süre o andan itibaren başlar. Varma limanında
gönderilene teslim edildiği ana kadar sorumluluk sürer. Gönderilen kişi teslimi
reddederse, kanuna, sözleşmeye veya liman teamülüne göre teslime hazır halde
eşyanın bulundurulduğu an esas alınır.
İspat yükü zarara uğradığını iddia edene aittir. Kişi,
eşyanın zıya, hasar veya geç teslime maruz kaldığını, bu olgunun eşya taşıyanın
hakimiyetinde meydana geldiğini ve zıya, hasar veya geç teslimden dolayı zararı
uğradığını, zararın miktarını ispat eder.
Taşıyan kendisinin ve adamlarının kusurlarından sorumludur.
Tedbirli bir taşıyandan beklenen dikkat ve özeni göstermelidir. Bu, taşımanın
ve yükün özelliklerine göre zarar doğurucu olayın ve sonuçlarının doğmaması
için alınacak tüm önlemlerin alınmasını içerir. Taşıyan kendisinin ve
adamlarının kusursuzluğunu ya da bir sorumsuzluk sebebinin olduğunu ispat
ederse sorumluluktan kurtulur. Zıya, hasar veya geç teslime taşıyanın ve
adamlarının kusurundan başka sebepler etkili olmuşsa taşıyan sadece kusura
tekabül eden kısımdan dolayı sorumlu olur. Kusur dışındaki diğer sebebi ve
sorumlu tutulamayacağı kısmı ispat yükü taşıyana aittir.
Burada taşıyanın adamlarının ilki, taşımada kullanılan
geminin adamlarıdır. Bu kişilerin taşıyan ile arasında bir iş sözleşmesi olması
aranmaz. Taşıyanın taşıma işletmesinde çalışan veya kendisini temsile etkili
kıldığı kişiler ve taşıma işletmesinde çalışmasa bile navlun sözleşmesinin
ifasında kullandığı diğer kişiler de bu kapsamdadır. Fiili taşıyan, taşıyanın
adamı değildir. Fiili taşıyana ilişkin hükümler ayrıca düzenlenmiştir. Ama
taşıyan bu fiili taşıyanın ve onun adamlarının kusurlarından da sorumludur.
Taşıyan sorumsuzluk sebeplerinden birinin varlığını ispat
ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bu sebeplerin bazıları muhtemel sorumsuzluk
sebepleri, bazıları mutlak sorumsuzluk sebepleridir. Zarar geminin sevki veya
başka teknik yönetimine ilişkin bir hareketin yani teknik kusurun veya yangının
sonucu olarak ortaya çıkmışsa, taşıyan sadece kendi kusurundan dolayı yani gemi
adamlarının kusurundan sorumlu olur.
Yangın gemi adamlarınca kasten çıkarılmış veya kasten
söndürülmemiş olsa da taşıyan sorumlu olmaz. Yangının nereden çıktığı belli
değilse taşıyan yine sorumlu olmaz. Taşıyan sadece şahsi kusuru ile sebebiyet
verdiği yangından sorumludur.
Taşıyan, yüke özen borcunun ifasındaki kusurdan yani ticari
kusurdan dolayı sorumludur. Eğer tereddüt varsa teknik bir kusurun olmadığı,
ticari kusurun olduÄŸu kabul edilir.
Taşıyan, müşterek avarya hâli hariç, denizde can ve eşya
kurtarmadan veya kurtarma teşebbüsünden ileri gelen zararlardan sorumlu
değildir. Teşebbüs, sadece eşya kurtarmaya yönelikse, eşyanın doğru söylenmiş
olması gerekir.
Taşıyanın sorumsuz olacağı bazı haller 1182. maddede
sayılmıştır. Bu hallerin ortaya çıkmasında taşıyanın kusuru varsa taşıyan
sorumluluktan yine kurtulamayacaktır. Bu sorumsuzluk sebeplerinin yorum yoluyla
genişletilmesi mümkün değildir. Zararın, bu sebeplerin birinden ileri gelmesi
muhtemel ise, bu sebepten ortaya çıktığı varsayılır; ancak bunun aksi
ispatlanabilir.
Eşya gönderilen tarafından teslim alınmadan, taşıyan, kaptan
veya gönderilen, eşyanın hâl ve durumunu, ölçü, sayı veya tartısını tespit
ettirmek amacıyla mahkemeye eşyayı inceletebilir. Mümkün oldukça diğer taraf da
incelemede hazır bulundurulur. İnceleme giderleri başvurana aittir. Ancak
taşıyanın sorumlu olduğu bir zıya veya hasar tespit edilirse gider taşıyana ait
olur.
Yük teslim alındıktan sonra kısmi zıya veya hasar tespit
edilirse, haricen belli olan ziya ve hasarda gecikmeksizin diğer tarafa yazılı
bildirim yapılır. Zıya ve hasar haricen belli değilse teslimden itibaren 3 gün
içinde bildirim yapılmalıdır. 3 gün içinde gönderilmesi yeterlidir, ulaşmasına
gerek yoktur.
Eşyanın zıya veya hasarı ne bildirilmiş ne de tespit
ettirilmiş olursa, taşıyanın eşyayı denizde taşıma senedinde yazılı olduğu gibi
teslim ettiği ve eğer eşyada bir zıya veya hasarın meydana geldiği
belirlenirse, bu zararın taşıyanın sorumlu olmadığı bir sebepten ileri geldiği
kabul olunur. Bu karinelerin aksi ispat olunabilir.
Gecikme zararı talep edecek olan kişi eşyanın gönderilene
teslimi tarihinden itibaren aralıksız olarak hesaplanacak altmış gün içinde
taşıyana yazılı olarak bunu bildirilmesi şarttır. Aksi halde gecikme zararı
istenemez.
Eşya, fiilî taşıyan tarafından teslim edilmişse, bu madde
uyarınca kendisine yapılan her bildirim taşıyana yapılmış gibi ve taşıyana
yapılan her bildirim de fiilî taşıyana yapılmış gibi hüküm ifade eder. Kaptan
ve sorumlu gemi zabiti dâhil olmak üzere, taşıyan veya fiilî taşıyan ad ve
hesabına hareket eden bir kişiye yapılan bildirim, taşıyana veya fiilî taşıyana
yapılmış sayılır.
Taşıyan taşıtanın iznini alarak eşyayı sözleşmede
kararlaştırılan başka bir gemiye baştan yükleyebilir veya daha sonra
aktarabilir. Böyle bir anlaşma yapmadan bu işlemi yaparsa, taşıyan bundan ileri
gelen zararlardan dolayı sorumlu olur. Yolculuk başladıktan sonra yapılan
aktarma ortaya çıkan tehlikenin gerektirdiği zorunlu bir işlem olarak
yapılmışsa taşıyan sorumlu olmaz. Taşıyan bu hal olmasa bile, başka bir gemiye
yükleme yapılmamış olsa da zararın oluşacağını ispat ederek sorumluluktan
kurtulabilir.
Taşıyan, eşyayı güvertede taşıyamaz ve küpeşteye asamaz.
Taşıyan, eşyayı ancak yükleten ile arasındaki anlaşmaya veya ticari teamüle
uygunsa ya da mevzuat gereği zorunluysa güvertede taşıyabilir.Taşıyan, eşyanın
güvertede taşınması veya taşınabileceği hususunda yükleten ile anlaştığı
takdirde denizde taşıma senedine bu yolda yazılı bir kaydı düşmesi gerekir.
Yükleten aynı zamanda taşıtan değilse, taşıtan ile taşıyan arasındaki
anlaşmanın değiştirilmesini kendisini ilgilendirmediği halde sağlamış
olacaktır. Bu hukuki açıdan bir problem teşkil eder. Eşyanın güvertede
taşınmasına izin verilmiş olması taşıyanın güverte yüküne özen gösterme borcunu
kaldırmaz.
İzinsiz, teamül gereği olmadan veya kanuni uygunluk sebebi
olmadan eşya güvertede taşınırsa, taşıyan sınırlı sorumluluktan yararlanamaz.
Yolculuğun izlenen rota üzerinde sürdürülmesini umulmayan
bir hâl engellerse, kaptan durumun gereklerine ve imkânlar çerçevesinde
uygulamaya zorunlu olduğu talimata göre, yolculuğa, başka bir rota üzerinde
devam edebileceği gibi kısa veya uzun bir süre için ara verebilir veya kalkma
limanına geri dönebilir. Bu durumda sapma haksız değildir. Taşıyan da bundan
dolayı sorumlu olmaz.
Kaptanın denizde can ve eşya kurtarmak veya diğer bir haklı
sebeple rotadan sapmış olması, tarafların hak ve yükümlülüklerini etkilemez ve
taşıyan bu yüzden doğacak zararlardan sorumlu olmaz.
Sorumluluğun Sınırlandırılması
Taşıyan sorumlu olduğu tüm hallerde, bütün zararlardan
dolayı sorumlu tutulamaz. Taşıyanın sorumluluğu sınırlandırılmıştır. Ayrıca
sorumluluğun sigortalanabilmesi için de sorumlu olacağı miktar
sınırlandırılmalıdır. Taşıyan koli veya ünite başına 666,67 ÖÇH veya kilogram
başına 2 ÖÇH hakkı ile sınırlı olur. Bunlardan hangisi daha yüksekse o dikkate
alınır.
Eşya topluca bir konteyner, palet veya benzeri bir taşıma
gerecine konmuş ise, denizde taşıma senedine söz konusu taşıma gerecinin
içeriği olarak yazılmış her koli veya ünite, ayrı bir koli veya ünite sayılır.
Aksi hâlde, böyle bir taşıma gereci, tek bir koli veya ünite sayılır.
Deniz Yoluyla Yolcu Taşıma Sözleşmesi
Bu konuda milletlerarası sözleşmeler vardır.
·
Denizde Yolcularının ve Bagajlarının Taşınmasına
İlişkin Atina Sözleşmesi (1974)
Bu sözleşme taraf devletlerin sayısının az olması sebebiyle
yoğun uygulama alanı bulamamıştır. Türkiye buna taraf olmamıştır.
·
Tazminat Borcu Sınırlarının Artırılmasına
İlişkin Londra Protokolleri (1976 ve 1990)
Sözleşmeye ilgiyi artırmak için protokoller yapılmıştır.
Ancak bu protokoller de istenen ilgiyi sağlamamıştır.
·
Yolcuların ve Bagajlarının Deniz Yoluyla
Taşınmasına İlişkin Atina Sözleşmesi Hakkında Londra Protokolü (2002)
Bu protokol 1974 tarihli sözleşmeyi esaslı şekilde
değiştirmektedir. Bu protokol daha sonra bağımsız bir milletlerarası sözleşme
olarak kabul edilmiÅŸtir. (“2002 YolcuMS”) olarak da bilinir. Türk Ticaret
Kanunu’nun yolcu taşımaya iliÅŸkin hükümleri bu protokol metni temel alınarak
yapılmıştır.
Bu sözleşmenin uygulama alanı milletlerarası taşımaları
kapsar. Yani kabotaj taşımaları için bu hükümler uygulanmayacaktır. Ancak AB bu
sözleşmeye taraf olmuş ve üye devletlerin bu sözleşmeye taraf olmasını
istemiÅŸtir. Türkiye bu sözleÅŸmeyi taraf olacaktır. Türk Ticaret Kanunu’na bu
düzenleme alınırken iç-dış taşıma ayrımı yapılmamıştır.
Sözleşme kendisini ikincil konumda kabul eder. Yani daha
önce yapılmış olan milletlerarası sözleşmelerin hükümlerini saklı tutar. Bu
saklı tutma, Türkiye için sadece demir yolu ile yolcu taşıma ile ilgili bir
sözleşme sebebiyle sonuç doğurmaktadır.
Taşıma yabancılık unsuru taşıyorsa öncelikle MÖHUK
araştırması yapılması gerekir. Ancak sözleşme, zamanaşımı süresinin durması ve
kesilmesi, yolcuya ödenecek irat şeklindeki tazminat, müterafık kusur
hususlarında lex fori’nin uygulanmasını öngörmüştür.
Sözleşme kanuna alınırken sadece zamanaşımı ve hak düşürücü
süre değiştirilmiştir. Kanuna göre zamanaşımı süresi 10 yıldır. Sözleşme
yürürlüğe girdiğinde iç taşımalarda 10 yıllık süre uygulanacak, milletlerarası
taşımalarda sözleşme zamanaşımı uygulanacaktır.
Türk kara suları ve münhasır ekonomik bölge içinde yapılan
taşımalarda Türk Ticaret Kanunu uygulanır. Sözleşme yürürlüğe girdikten sonra,
kendi çizdiği uygulama alanı içinde uygulanacaktır. Eğer sözleşmenin uygulama
alanında olmayan bir milletlerarası taşımadan ihtilaf çıkarsa Türk Ticaret
Kanunu uygulanacaktır.
SözleÅŸmede yolcu taşımayı üstlenen taraf, “taşıyan” adını
alır. Sözleşmenin diğer tarafı için ayrı bir sıfat kullanılmamaktadır. Taşınma
hakkını kullanan kiÅŸi “yolcu” adını alır. Ancak yolcu, sözleÅŸmenin tarafı olmak
zorunda değildir. Navlun sözleşmesi uyarınca taşınan araçlara veya canlı
hayvanlara nezaret etmek üzere taşıyanın onayıyla taşınan kişiler de yolcu
sıfatını haizdir.
Hükümlerin uygulanması için ücretin ödenmesi dikkate
alınmaz. Taşıma sözleşmesi ücretsiz olarak kurulmuş olsa bile gemide yolcu
olarak taşınan herkes hükümlerden yararlanır.
Yolcu taşıma sözleşmesinde yolcunun adı belirtilmişse,
taşıyanın onayı alınmadan taşınma hakkı devredilemez.
Taşıyan, taşımayı doğrudan veya temsilci aracılığıyla
yapılan kişidir. Fiili taşıyan ise, malik, kiracı veya işleten olarak taşımayı
tamamen ya da kısmen yerine getiren kişidir. Fiili taşıyan, taşıyanla aynı
hükümlere tabidir.
Esasında taşıyana açılan dava sözleşmeye aykırılık
gerekçesiyle açılırken, fiili taşıyana açılan dava haksız fiil gerekçesiyle
açılmaktadır. Ancak taşıma hukuku, fiili taşıyana açılan davanın da sözleşmeye
aykırılık gerekçesiyle açılmasına izin vermektedir.
Kamu tarafından yapılan taşıma da aynı hükümlere tabidir.
Sözleşmenin konusu yolcunun veya yolcu ile birlikte bagajın
taşınmasıdır. Bagaj terimi kanunda, sözleşme uyarınca taşınan her türlü eşya ve
aracı kapsar şekilde kullanılır. Navlun sözleşmesi uyarınca taşınan malları,
araçları ve canlı hayvanları kapsamaz. Kabin bagajı, yolcunun kendi
zilyetliğinde kalan bagajdır. Yolcunun aracının içinde ve üzerinde bırakılmış
eşyalar kabin bagajı sayılır.
Her türlü deniz gemisi sözleşme kapsamında gemi sayılır.
Hava yastıklı araçlar bu sözleşmenin dışında tutulmuştur.
İç sularda yapılan taşımalarda da bu hükümler
uygulanacaktır.
Yolcunun gemide bulunduğu sürenin tamamı taşıma süresidir.
Gemiye bir köprü aracılığıyla biniş veya iniş yapılıyorsa, yolcunun gemiye
alındığı veya gemiden çıkartıldığı süre taşıma süresinin kapsamındadır. Karadan
gemiye veya gemiden karaya götürme amaçlı yapılan ek taşıma da taşıma süresinin
kapsamındadır.
Yolcu salonunda, iskelede veya baÅŸka bir liman tesisinde
geçirilen süre taşımaya dahil değildir.
Ek taşımada yolcunun yanında olan eşyalar kabin bagajı
sayılır. Yolcunun yanında olmamakla birlikte, taşıyana teslim edilmiş bagaj, kabin
bagajı sayılır. Taşıyanın zilyetliğinde bulunan diğer bagaj da kabin bagajı olarak
sözleşme kapsamındadır.
Yolcu taşıma sözleşmesi şekle tabi değildir.
Yolcunun Borçları
Sözleşmede ücret kararlaştırılmışsa yolcunun ilk borcu ücret
ödemektir. Eğer yolcu sözleşmenin tarafı değilse ücret ödeme borcu da yoktur.
Ücret, sefer kaçırılmış olsa dahi ödenir. Kararlaştırılmış bagaj, kural olarak
ücrete dahildir.
Taşıyan, para alacağının güvencesi olarak hapis hakkına
sahiptir.
Borçlunun yolculuğu gerçekleştirmesi bir borç değildir.
Borçlu gemiye binmezse borçlu temerrüdüne düşmez. Alacaklı temerrüdüne
düşebilir.
Yolcu, gemide kaptanın talimatına uymak zorundadır. Kaptan,
burada dar yorumlanmamalı, gemideki diğer çalışanları da kapsayacak şekilde
yorumlanmalıdır.
Borçlu bagaj hakkında doğru bildirimde bulunmalıdır. Buna
aykırılık halinde bir zarar ortaya çıkarsa, borçlu bundan dolayı sorumlu
tutulur.
Taşıyanın Sorumluluğu
Geminin enkaz haline gelmesi, geminin alabora olması veya
karaya oturması, çatma, gemide infilak veya yangın “gemi kazası”
niteliğindedir. Gemide arıza halinde de
gemi kazası vardır. Ancak bu arızanın, gemi teçhizatının çalışmaması ya da
denizde güvenlik kurallarına uygun olmaması şeklinde olması gerekir.
Zarar görenin kişi veya eşya olmasına göre ayrım yapılır.
Gemi kazasından kaynaklanan bir bedensel zarar söz konusu
ise 250.000 SDR’a kadar taşıyan kusursuz sorumludur. Taşıyan zarar ile kaza
arasında illiyet bağının olmadığını ispatlayarak tazminat yükünden
kurtulabilir. Bu kısım için zorunlu sorumluluk sigortası öngörülmüştür.
250.000-400.000 SDR arası için kusurlu sorumluluk öngörülmüştür. Taşıyan
kusurlu olmadığını ispatlayarak tazminat yükünden kurtulabilir. Zarar, gemi
kazası haricinde baÅŸka bir ÅŸeyden kaynaklanıyorsa, 400.000 SDR’a kadar kusur
sorumluluğu öngörülmüştür. Burada ispat yükü yolcuda veya yolcunun desteğinden
yoksun kalan davacıdadır.
Eşya zararında bagajın türüne göre ayrım yapılır. Kabin
bagajında 2.250 SDR’a kadar kusur sorumluluÄŸu öngörülmüştür. Taşıyan kusurlu
olmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir. Gemi kazası değil de başka
bir nedenden dolayı zarar ortaya çıkmışsa ispat külfeti yolcuya geçer. Diğer
bagajda araçlar için 12.700 SDR’a kadar, diÄŸerleri için 3.375 SDR’a kadar kusur
sorumluluğu öngörülmüştür.Taşıyan kusurlu olmadığını ispatlayarak sorumluluktan
kurtulabilir. Gemi kazası değil de başka
bir nedenden dolayı zarar ortaya çıkmışsa ispat külfeti değişmez.
Taşıyan kasten veya pervasızca hareket etmiş ve zarara
sebebiyet vermişse tazminat sınırları uygulanmaz.
Savaş, mücbir sebep ve üçüncü kişinin zararı meydana
getirmek kastıyla yaptığı fiil veya ihmal illiyet bağını keser. Türkiye’de
illiyet bağını kesmesi söz konusu olabilecek tek mücbir sebep deprem
dalgasıdır. Diğer tehlikeler tespit edilebilecek ve kaçınılabilecek
tehlikelerdir. İlliyet bağını kesen sebebin varlığını ispat yükü taşıyana
aittir.
Para, kıymetli evrak, altın, mücevher gibi kıymetli eşya
taşınıyorsa, taşıyan kural olarak bunlardan hiç sorumlu değildir. Bu eşya
saklanmak üzere taşıyana emanet edilmişse, yani zilyetliği taşıyana
geçirilmişse taşıyan sorumlu olur.
Gemi en az 12 yolcu taşıyorsa, bedensel zarar sorumluluğuna
karşılık sorumluluk sigortasının yaptırılmış olması zorunludur. Aksi halde
geminin yola çıkmasına izin verilmez. Sigorta bedeli kişi başına 250.000
SDR’dan aÅŸağı olamaz. Bunun yokluÄŸunda geminin yola çıkmasına izin verilmiÅŸse,
zarar liman başkanlığından da talep edilebilir.Taşıma, fiili taşıyan
vasıtasıyla yapılıyorsa, fiili taşıyan da zorunlu sorumluluk sigortası
yaptırmak zorundadır.
Yolcunun zarar görmesi halinde taşıyanın sorumluluğu sözleşmeden
doğan sorumluluktur. Fiili taşıyanın sorumluluğu borçlar hukuku açısından
haksız fiil sorumluluğudur. Taşıma hukukunda fiili taşıyana başvuruda da taşıyanın
sözleşmesel sorumluluğuna gidilmesine izin verilmiştir. Burada yarışan talep de
yoktur. Bütün tazminat istemleri bu kurallar çerçevesinde ileri sürülebilir.
Milletlerarası taşımalarda YolcuMS 2002’ye göre zamanaşımı
süresi olarak farklı süreler uygulanacaktır. İç taşımalarda kanun hükmü
sebebiyle yolcunun bedensel zararından kaynaklanan istemler için zamanaşımı
süresi 10 yıldır.
Deniz Kazaları
Müşterek Avarya
Fedakarlığın denkleştirmesi ilkesi gereğince gemi ve yük
birlikte tehdit altındayken, bu tehlikeden kurtulmak için yapılmış masraf ve
uğranılan zarar, kurtulanlar arasında paylaştırılır. Denizde zararın
paylaştırılması dispeç adını alır.
Uygulamada müşterek avarya York-Antwerp Rules ile
kararlaştırılır. Bu bir milletlerarası sözleşme değildir. Incorporation by reference söz
konusudur. Bu kurallar kanuna
alınmamıştır. Bir komisyon tarafından kuralların resmi tercümesi yapılıp
yayınlanacaktır. Taraflar arasında sözleşmede bir hüküm yoksa bu tercümedeki
kurallar uygulanacaktır.
Çatma
Çatma iki geminin çarpışmasıdır.
Bu konuda Türkiye’nin de taraf olduÄŸu bir milletlerarası
sözleşme vardır. İki geminin de bayrağı akit devlet bayrağı ise doğrudan
milletlerarası sözleşme kuralları uygulanır. Birçok devlet taraf olmasına
rağmen Panama sözleşmeye taraf değildir. Bu durumda MÖHUK hükmüne göre çatmanın
gerçekleştiği yer hukuku uygulanır.
Sözleşme hükümleri kanuna aynen alınmıştır. Bu sebeple
kanunun veya sözleşmenin uygulanması fark yaratmamaktadır.
Fiili çatma, gemilerin çarpışması sonucunda oluşan zarardır.
Gemiler çarpışmadan ama kuralların ihlali dolayısıyla zarar ortaya çıkmışsa
hükmî çatmadan bahsedilir.
Çatma hükümleri, gemilerin çarpışmasına uygulanır. Deniz
üzerinde yer değiştiren araçların tamamı, idare hukukunun öngördüğü seyir
kurallarına tabidir.
Bu hükümler, haksız fiil istemlerine ilişkindir. Sözleşmeye
dayanan istemlerde çatma hükümleri uygulanmaz. Çarpışan gemilerin malikleri
arasından önceden kurulmuş bir sözleşme yoksa haksız fiil istemi söz konusu
olur ve doğrudan çatma hükümleri uygulanır. Gemideki yükün sahibinin diğer
gemiye karşı yönelttiği istem haksız fiile dayanır. Ancak yükün sahibi kendi
yükün taşındığı gemi sahibine istemini yönelttiğinde sözleşmesel sorumluluk söz
konusu olur. Gemi sahibi bir teknik kusur varsa bunu ileri sürerek sorumluluktan
kurtulabilir.
Çarpışan gemilerden birisi yolcu gemisi ise, zarara maruz
kalan yolcu kendisini taşıyan geminin kusursuz sorumluluğuna gidebilir. Bu
yolcu taşıma sözleşmesinin hükümlerine göre mümkündür.
Çatma halinde haksız fiil sorumluluğuna gidildiğinde,
öncelikle kusur sorumluluğu söz konusu olur. Donatanlar arasında kusur
oranlarına göre sorumluluk söz konusu olur. Kişi zararlarında kusur oranlarına
göre sorumluluk olur ama gemiler arasında müteselsiliyet söz konusu olur. Eşya
zararında kusur oranlarına göre sorumluluk vardır ama her iki gemi kusurlu olsa
dahi teselsül söz konusu olmaz. Dolayısıyla kusur oranlarının %80 ve %20 olduğu
bir örnekte, birisinden zararın %80’i birisinden zararın %20’si alınabilir.
Burada teknik kusurla karşılaşan geminin maliki, teknik kusur defini ileri
sürecek ve zararın kendisine düşen kısmını karşılamayacaktır.
Çatmadan doğan tüm zararlar gemi alacağıdır. Kanuni rehin
hakkıyla korunur. Bu sebeple sıra cetvelinde ön sırada yer alırlar.
Zamanaşımı süresi çatma istemleri için 2 yıldır. Süre çatma
tarihinden sonraki gün değil, çatma günü başlar.
Yolcu taşımasında fazla ödeyen kısım rücu edebilir. Rücu
zamanaşımı ödeme tarihinden itibaren 1 yıldır.
Sınırlı sorumluluk kuralları burada da uygulanır. (LLMC)
Kurtarma
Deniz hukukunda kurtarma ile ilgili iki milletlerarası
sözleÅŸme vardır. 1910 tarihli Brüksel SözleÅŸmesi’ne Türkiye taraftır. 1989
Londra SözleÅŸmesi’yle bu alanda esaslı deÄŸiÅŸiklikler meydana gelmiÅŸtir. Türkiye
bu sözleÅŸmeye henüz taraf deÄŸildir. Ama sözleÅŸme Türk Ticaret Kanunu’na
alınmıştır.
Gemiyi veya yükü tehdit eden bir tehlikenin var olması
gerekmektedir. Gemi veya yükü tehlikeden kurtaran kişi, vekaletsiz iş görmeden
farklı olarak, masraflardan fazla olarak ücret de isteyebilir. Ancak bunun için
kurtarmanın başarıya ulaşmış olması gerekmektedir.
Kurtarma, sıklıkla bir sözleşme uyarınca yapılır.
Kurtarılan değerlerin üzerinde bir ücret istenemez. Yalnızca
eşya kurtarmasında ücret ödenir. İnsan kurtarması yasal bir zorunluluktur ve
bunun için ücret istenemez.
Sözleşme uyarınca yapılan kurtarmada sözleşme eser
sözleşmesi niteliğindedir. Sonuç taahhüdü içerdiği için, kurtarma
tamamlanamazsa yüklenici ücrete hak kazanamaz. Bu durumda masraf dahi
istenemez.Ancak çevreye yönelik tehlike söz konusu olduğu hallerde, sözleşmenin
14. maddesi uyarınca özel tazminat
ödenebilir. Buna göre kurtarma faaliyetiyle çevre korunmuşsa ve kurtarma
başarılı olmamışsa, makul harcamalar ve kullanılan teçhizat, personel için
makul bir tutar istenebilir. Mahkeme, hakkaniyete uygun görürse toplam masrafa
ilişkin tazminatı %30-%100 oranında artırabilir. Bu giderler zaten Çevre Kanunu
ve Deniz Kirliliği Kanunu ile istenebilmekteydi. Türk Ticaret Kanunu ile sadece
artırma imkanı getirilmiştir. Bu imkan kurtarma sözleşmesiyle kaldırılamaz ama
artırılabilir. Sözleşmeyle başarı olmasa bile ücret ödeneceği
kararlaÅŸtırılabilir. Uygulamada “Scopic” kaydı kullanılmaktadır. Bu kayıtla sözleÅŸmeye
tarifeler eklenmektedir.
Deniz Hukukunda Cebrî İcra
YenilenmiÅŸ İcra ve İflas Kanunu’nda “taşınmaz ve gemi”
kavramları kaldırılmıştır. Yerine gemi için özel hükümler getirilmiştir.
Gemi hukuki açıdan taşınırdır. Ancak, istisnai olarak
taşınmazlara ilişkin bazı hükümler gemilere de uygulanır.
Bu alanda, rehin, haciz ve sınırlı sorumluluk hakkında birer
milletlerarası sözleşme vardır. Gemilerin ihtiyati haczine ilişkin kurallar
Türkiye’nin henüz taraf olmadığı 1999 tarihli Cenevre SözleÅŸmesiyle
düzenlenmiştir.
İcra İflas Kanunu’na göre, alacak muaccel ise ve rehinle
güvence altına alınmamışsa ihtiyati haciz istenebilir. Alacaklılar açısından
bir sınırlama yoktur. Deniz icrasında ise sadece belirli alacaklar için
ihtiyati haciz istenebilir. Başka alacakları için geminin ihtiyaten haciz
istenemez. Bu alacaklar sınırlı sayıda olarak kanunda sayılmıştır ve deniz
alacağı olarak bilinir. Gemilere ilişkin borç ilişkilerinden ve ayni haklardan
doğan istemler bu listede sayılmıştır. Bu bağlamda tüm gemi alacakları aynı
zamanda deniz alacağıdır. Sınırlı sorumluluğa tabi olan tüm alacaklar, petrol
kirliliğinden doğan tüm alacaklar deniz alacağıdır.
Hacizle ilgili sözleşmede geminin veya malikinin adına
yapılmış harcamaların deniz alacağı olacağı söylenmektedir. Ancak gemi için
kredi sağlanmış ama ipotek alınmamışsa, alacak deniz alacağı olmamaktadır.
Kanunda bu eksiklik, “gemi için alınmış krediler dahil olmak üzere” ibaresi
eklenerek giderilmiÅŸtir.
SözleÅŸmede “arrest” kelimesi kullanılmıştır. “Arrest”
kelimesi, haciz, tedbir gibi tüm yargısal önlemleri kapsamaktır. Bu ibare
kanuna alınırken tüm yaptırımlar için “ihtiyati haciz” ibaresi kabul
edilmiştir. Ayni hak çekişmeleri için bile ihtiyati haciz önlemi kabul
edilmiÅŸtir.
İhtiyati haciz hükümleri kural olarak tüm gemilere
uygulanır. Bayrak önem taşımaz. Sicile katılı olup olmama önem taşımaz. Geminin
ticari olup olmaması önem taşımaz. Kamu gemilerine de uygulanır. Ancak kamu
gemisi münhasıran kamu hizmetinde kullanılıyorsa ihtiyati haciz muafiyetinden
yararlanır.
Deniz alacakları için yalnızca ihtiyati haciz yolu açıktır.
Deniz alacakları için ihtiyati tedbir kararı verilemez. Deniz alacakları için
geminin seferden alıkonmasını gerektirecek başka bir önlem de verilemez. Kanuni
rehin tanıması ve rehin tesisi yoktur.
Deniz alacağı olmayan alacak için gemi üzerinde ihtiyati
haciz ve ihtiyati tedbir istenemez. İhtiyati haciz istenemeyeceği açık hükme
bağlanmıştır. İhtiyati tedbir konusunda açık hüküm yoktur ve komisyonda böyle
bir uzlaÅŸma olmamıştır. Ancak sözleÅŸme ve HMK’daki tedbir tanımı gereÄŸince
bunun mümkün olmadığı kabul edilebilir. Kanun gereğince parasal alacaklar için
ihtiyati haciz, parasal olmayan alacaklar için ihtiyati tedbir yolu kullanılabilir.
Bu sebeple, deniz alacağı olmayan, örneğin ofis kirası alacağı için ihtiyati
tedbir yoluna gidilemez.
Denizcilik İhtisas Mahkemesi kaldırılmıştır. Bu tür
istemlerde görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir. Bu mahkeme tek
hakimlidir. Sulh Hukuk Mahkemesi ile görev ayrımı da kalkmıştır. Bu sebeple her
ihtimalde Asliye Ticaret Mahkemesine gidilecektir.
Bir yerde birden çok Asliye Ticaret Mahkemesi varsa biri
veya birkaçı, tek Asliye Ticaret Mahkemesi varsa o, Asliye Ticaret Mahkemesi
yoksa Asliye Hukuk Mahkemesi davayı görecektir. Bu mahkemeler deniz işlerine
bakarlar. Türk Ticaret Kanununun 5. Kitabından doğan uyuşmazlıklar burada
görülür. Ayrıca deniz hukuku alanındaki milletlerarası sözleşmelerden, Çevre
Kanunu’ndan, Deniz KirliliÄŸi Kanunu’ndan, Limanlar Kanunu’ndan ve Sigortacılık
Kanunu’ndan doÄŸan uyuÅŸmazlıklara da bu mahkemelerde bakılır. Deniz
sigortalarına ilişkin uyuşmazlıklarda bu mahkemede bakılır. Ancak bu
uyuşmazlıklar hukuk alanında olmalı, ceza ve idare alanına girmemelidir. Davanın
ticari dava olması gerekmez. Tarafların her ikisinin tacir olması ise gerekmez.
Gemi ile mahkeme arasında yetki bağı kurulabilmesi için,
mahkemenin bulunduğu ülke içinde durmuş olmalıdır. Durma yeri, limana bağlanma,
şamandıraya bağlanma, tersaneye girme, marinaya girme, kıyıya halatla bağlanma
yeri olabilir. Montrö BoÄŸazlar SözleÅŸmesi’ne göre zararsız geçiÅŸ yapan bir gemi
Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı yetkisine tabi deÄŸildir. Geminin hareket yeteneÄŸi
arıza sebebiyle 72 saatten fazla kesilirse yargı yetkisine tabi olur. Türk
gemilerinde gemi burada olmasa bile borçlu Türkiye’de olduÄŸu için sicilin
olduğu yer mahkemesinde dava açılabilir.
Hakemler ihtiyati haciz kararı veremez. Yabancı tahkime
gidilse bile burada mahkemeden ihtiyati haciz istenebilir.
İhtiyati haciz uygulamasından önce teminat yatırılması
gerekecektir. Bu teminat alacağın %10’u ile %40’ı arasında deÄŸiÅŸiklik gösterir.
Teminat 10.000 SDR’ı geçemez. Davalı bu teminatın artırılması için daha sonra
baÅŸvurabilir. Ancak
ihtiyati haciz haksız çıkarsa malikin isteyeceği tazminat Bu teminat bir dava şartı niteliğindedir.
Teminat yatırılmamışsa karar verilmez. Mahkeme daha sonra alacağın bir deniz
alacağı olup olmadığını tespit eder. Vasıflandırma Türk hukukuna göre yapılır.
Bir alacağın deniz alacağı olması ispat külfetini ortadan kaldırır. Bir alacak
sadece deniz alacağı olduğu için ihtiyati haciz yoluna başvurulabilir. Vadesi
gelmemiş alacaklarda da icra iflas kanunu şartları sağlanırsa ihtiyati haciz
yoluna baÅŸvurulabilir.
Tebligat kaptana yapılabilir. Kaptan tebligatı almasa bile
bu hususta tutanak tutulup kapıya asmak suretiyle tebligat yapılabilir.
Acente, aracılık ettiği işlerde pasif ve aktif takip
yetkisine sahiptir. Ancak izafeten dava açılmış olmasına rağmen, müvekkile
izafeten elde edilen ilam acenteye karşı infaz edilemez.
İhtiyati haciz kararı alındıktan sonra bunun üçgün içinde
infaz ettirilmesi gerekmektedir. Bu karar tatilde, gece ve tatil sayılan
zamanlarda icra edilebilir. Geminin siciline ve konsolosluğa bildirim yapılır.
Yabancı gemiler karasuları dışına çıkana kadar takip
edilebilir. Yerli gemilere bildirim yapılır ve cezai yaptırım ihtar edilir.
Karar infaz edildikten sonra davalı mahkemeye itirazda
bulunabilir veya teminat yatırabilir. Teminat geminin yerine veya alacağın yerine
geçebilir. Geminin yerine teminat yatırılmışsa bu teminata başka alacaklılar
iÅŸtirak edebilir.
Alacak eÅŸya hukukuna iliÅŸkin bir alacak ise geminin
zilyedinin ve malikinin borçlu olmasına bakılmaksızın haciz uygulanır. Sözleşme
ve haksız fiil uyuşmazlıklarında borçlu ile malik aynı kişi olmalıdır.
Gemiler için ayrı bir sıra cetveli öngörülmüştür. Bu sıra
cetveli, diğer sıra cetvelinde bağımsızdır. Her gemi için ayrı ayrı düzenlenir.
Bu cetvel Türkiye’de paraya çevrilen her gemi için
uygulanır.
Alacaklı hapis hakkı kullanabilir. Hapis hakkı paraya
çevrilirken eşyanın defteri tutulur. Bu defter tutanağı icra takibine esas
olur.
0 Yorumlar